Sevgilim biz ayrı kültürlerin insanlarıyız

 

Şu günlerde Almanya'nın en popüler ismi Thilo Sarrazin. Kendisi bir pop kültürü figürü değil, aksine Alman bürokrasinin seçkinlerinden: SPD'li (Sosyal Demokrat Parti) siyasetçi, Alman Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi. Daha önce Berlin maliye senatörüydü. Kısaca özetlemeye çalışayım sıradan bir bürokratın, neden böyle birden -aslında neredeyse 1 yıldan beri- Almanya'nın gündemine oturduğunu.

Thilo Sarrazin (1945) geçen eylül ayında, Berlin orijinli bir dergide [Lettre International] kendisiyle yapılan bir söyleşide, entegrasyonla ilgili görüşlerini ifade ederken, özellikle Türk ve Müslüman göçmenlerin (Arapların) entegrasyon için yeterli çaba göstermediklerinin altını çizer ve ekler:

'Devletten geçinen ama bu devleti reddeden, çocuklarının eğitimi ile gerektiği gibi ilgilenmeyen ve sürekli başörtülü kızlar üreten, hiçkimseyi kabullenmek zorunda değilim.'

Ardından 'Türkler Almanya'yı, tıpkı Kosovalıların Kosova'yı fethettiği gibi, -yüksek doğum oranıyla- fethediyorlar' der...

Ve nihayetinde Türkiye'den Almanya'ya getirilen gelinlere de artık bir dur denmesini ister...

Ve karşı tepkiler..

Evet genel olarak bu çerçevedeki ifadeleri geçen eylül ayında Alman ve Türk basınında geniş yankı uyandırmıştı. Ortalık ayağa kalkmış, Alman ve Türk yetkili ağızlar açıklamaları sorumsuzluk olarak nitelendirmiş, kınamış, gazeteler iki sayfalık Avrupa bölümlerinde kendisine geniş yer ayırmış, sadece skandal başlıklarla olay gündeme taşınmıştı...

Sonuçta Sarrazin, maliye senatörlüğü görevinden, merkez bankası yönetim kurulu üyeliğine kaydırıldı. SPD kendisini partiden ihraç etmedi...Türk lobi (!) örgütleri, dernekler, Türk kökenli Alman siyasetçiler de (hem Türkçe hem Almanca) kınadılar, partiden atın, görevden alın gibi dilek ve istekte bulundular... Herkes yapması 'gerekeni' ve 'istediğini' yaptı.

Yeni bir dalga

Ortalık sakinleşmişti, Sarrazin tokadı birkaç ay etkisini sürdürdü tam etkisi geçecekken yeni bir tokat geldi 'Beyefendi'den: Bir kitap yazmış 'Almanya Kendisini Yok Ediyor' ve içinde yine benzer şeyler söylüyormuş; tabiki daha detaylı olarak, daha etkili, muhtemelen daha kırıcı....

Bundan kısa bir süre önce de 'bu kadar fazla göçmen Almanya'yı aptallaştırıyor' babından bir giris yapmıştı yine gündeme...Demek ki kitabın habercisiymiş bu sözü de J Kitabı henüz okuyamadık, çünkü 30 ağustosta piyasaya sürülecek. Basına yansıdığı kadarıyla 12. kitabıymış, ama bence daha piyasaya çıkmadan bu kadar ünlü olan, parçaları internete düşen ilk kitabı.

Nedeni ise, Türklere-Müslümanlara-Araplara karşı olumsuz düşüncelerini, nobran bir ifadeyle ve cok vurucu cümlelerle dile getirmesi... Kitapta, anti-Müslüman düşüncelerini bilimsel bir yapıya oturtmaya çalışmış, zeka ile etnik köken arasında bağ kurmaya girişmiş, bir Batı klasiği olan söylemi yinelemiş; Islam'ı şiddet ve terör ile özdeşleştirmiş, Müslümanların kriminelliğınden dem vurmuş... 464 sayfalık kitabı ben de okuyacağım, her ne kadar parça bölük okuduklarımdan ve geçmişteki söylemlerinden hareketle neler yazabileceğini tahmin ediyorsam da, yine de okuyacağım...

Buraya kadar konuyla ilgili yeterli bir özet yaptığımı düşünüyorum... Şimdi üzerinde düşünülmesi gerekenleri sıralamaya çalışacağım:

Sarrazin gibi bir siyasetçi ve bürokratin bunları söylediği için aptal olduğunu düşünmek safdillik olur. Evet nobran bu doğru, evet sorumsuzca bu da doğru. Ama bunları bir kenara bırakalım, içerik olarak söylediklerine, halkın da büyük bir kesimi ya da biraz daha ılımlı bir ifadeyle, önemli bir kesimi katılıyor... Ünlü ağızlar da, açıkca dile getirmiyor ama Sarrazin gibi düşünüyorsa buna ne demeli?

Almanya gibi, ırkçılıkla ilgili son derece kötü anıları olan bir ülkede üst düzey bir devlet memuru, bir siyasetçi, toplumun belli bir kesimiyle ilgili düşüncelerini açık ve sert bir biçimde dile getiriyorsa bir de üstüne kitap yazıyorsa, orada durmak ve biraz düşünmek lazım. Sistemler kendi içlerinde kendilerine zarar verebilecek ögeleri barındırmazlar, diye düşünüyorum.

Sonuçta, böyle ifade etmemeliydi ama onun görüşlerine katılıyorum diyenler azımsanacak gibi değil; bir ülkede bürokrattan çok halkın düşünmesi ve eylemesi tehlike arz eder, bürokrat-siyasetçi bertaraf edilir ama halktaki hareketliliği bertaraf etmek zor olur, diye düşünüyorum...

Neden diye sormak lazım....

Konuyla ilgili online sitelerde çıkan haber ve makalelerin altına yapılan yorumlara bakıldığında da görülüyor gerçek: Nedir o gerçek; Türklere ve Müslümanlara karşı duyulan öfke ve nefret...

Burada altını çizmem gereken konu, Müslüman nefretinin Türklerle kimlik bulması... Türk olmak kötü Müslüman Türk olmak daha kötü...Sarrazin olayından bağımsız olarak online siteleri gezdiğimiz zaman da, özellikle Türk nefretine şahit olmak hiç zor değil: Mesela bir yerde Türkçe konusunda görüşlerini dile getiren TC. Berlin Büyükelçisi'ne 'kanake' diye hakaretten tutun da, Türk çocuklarına beyinsiz diyenlere kadar her türlü hakaret mevcut haberlerin altına yazılan yorumlarda...

İğrenç ve aşağılayıcı, belden aşağı, Türklerle ilgili hakaret dolu fıkraların yer aldığı siteleri saymıyorum...

Türk nefretinin Alman toplumunda neden bu kadar yaygın olduğunu anlamıyorum diyeceğim ama...demiyorum...

Kendimize bakıyor muyuz?

Sarrazin'in sözlerinden yola çıkarak biraz düşünce dünyasında gezinelim.

Türk aileler çocuklarının eğitimine ne derece önem veriyor? Bildiğim kadarıyla lise bitirme oranı hiç iç açıcı değil...

Türk aileler çocuklarının ikidilli eğitimine ne kadar önem veriyorlar? Bildiğim kadarıyla bu da hiç iç açıcı değil?

Buradaki Türk kadınlarının ne kadarı Almanlarla birlikte herhangi bir sosyal etkinliğe katılıyor? Ne kadarı Alman kadınlarla birlikte birşey yapıyor? Bu konuda istatistik yok... Bence gerek de yok çünkü çoğu ya bu tür aktivitelerle pek ilgilenmiyor, ya da kendi aralarında toplanıp muhabbet ediyorlar J

Sarrazin bunlar hep kendi aralarında evleniyorlar diyor...Evet çoğunlukla öyle...hatta buradaki Türk karı-koca adaylarını beğenmeyip kendi köylerinden buraya ithal karı ve koca getiriyorlar..Bu konu ile ilgili de bir kitap yazılır...

Buradaki Türk kadınların ne kadarı kendi hak ve özgürlükleri ile ilgili bilgi sahibi, ne kadarı Almanya'daki kadınlarla ilgili sosyal kurumlardan haberdar? Ezici bir çoğunluğu bihaber...

Hep kadınlardan söz ediyorum çünkü Sarrazin de kadınlardan söz ediyor...

Buradaki Türk gençlerinin ne kadarı sosyo-kültürel bağlamda yaşıtı olan Almanlarla eşit seviyede ya da önde?

Buradaki Türk gençlerinin ne kadarının sosyal çevre ve aile terbiyesi istenilen düzeyde? Bununla ilgili de bir istatistik yok, ama gözlem var; yerlerde sürünüyor seviye...

 

Yalan mı söylüyor Sarrazin?

 

Hayır, yalan söylemiyor. İnsanın kendine bakması zordur. Kendimizle ilgili algımız, başkalarının bizi nasıl algıladığı ve bizim onları nasıl algıladığımız çok önemli bu konuda. Sarrazin bir topluluğa bakıyor ve onunla ilgili algısını dile getiriyor; son derece kaba ve kırıcı bir dille... ve anlaşılan o ki, ifade ettiği düşüncelerinde pek yalnız değil.

Yani aynı resme bakıp, aynı şeyi görmek gibi birşey bu.

Öte yandan biz, aynı resme bakıp aynı şeyi görmüyoruz, daha farklı bir şey görüyoruz: Yani kendimizi algılayışımızla, karşı tarafın bizi algılaması uyuşmuyor: Mesela doğrudan kendimize bakıyoruz; okumuş iyi eğitimliyim ben, benim arkadaşlarım... falanca iş adamı, filanca tv sunucusu, şu profesör, bu doktor... tek tek saymaya başlıyoruz ve soruyoruz ...daha ne yapalım? Ama aslında şunu sormalıyız: Bizim bu kendi içimizde sözünü ettiğimiz o örnek, başarılı kitle bu bakılan genel resmin neresinde yer alıyor? Ya da o resmi oluşturan ögelerin ne kadarını bunlar oluşturuyor?

Ve sorun burada

Sorunun özü ise kültür. 'Müslümanlar' genel başlığı altında (özellikle kitabında daha detayli girmiş bu konuya) Sarrazin'in istemediği, sorunlu gördüğü kitle, aslında bir kültürel topluluk: Giyiminden kuşamına, yaşam tarzına, konuşmasına, kendini toplum içinde ifade etme biçimine kadar islami çevrede sosyalize olmuş insanların oluşturduğu kitleden rahatsızlık duyuyor.

Öte yandan Sarrazin, gerçekten de bir sosyal sorun yumağı denebilecek büyük kentlerden birindeki yabancı kitleye bakıyor, çoğunluğunu Müslüman yabancıların oluşturduğu bir kitle...İçinde yetiştiği kültürden çok farklı bir kültür hakkında genel bir izlenim edinmesi için son derece elverişli bir şehir Berlin...

Bu kitle içinde Sarrazin'in kafasındaki kalıplara uygun insanlar varsa da o, bunları baktığı o resmin genelinde yeterince göremiyor, görmek istemiyor demiyorum... çünkü, bir noktada kendi kültürümüze karşı ve bu 'bizim kültürümüz, Türk kültürü' dediğimiz şeyi nasıl yansıttığımıza karşı oldukça eleştirel yaklaşmaya çalışıyorum: Kendimizi eleştirmezsek hatalarımızı göremeyiz...Bu Türk kültürü konusunda da aslında epey uzun bir yazı hatta kitap yazılır, çünkü Arap ve Türk'ü Müslüman genellemesiyle aynı potada eritmeye pek meraklı Alman dostlarımız.

Tüm bunlardan yola çıkarak söyleyebileceğim şu: Sarrazin gibi tecrübeli bürokrat ve siyasetçilerden beklenen, sorunları belirlemek, toplumsal hassasiyetleri gözden kaçırmadan uygun bir dille ifade etmek ve çözüm sunmaktır, kitleleri kutuplaştırmak ve ayrıştırmak değil. Tecrübeli bir siyasetçinin sözleri sorumlulukla sarfedilen sözler olmalı ki, genç kitlelere olumsuz mesajlar olarak gitmesin...Gördüğüm kadarıyla Sarrazin gibi düşünenlerin söylemleri, özellikle genç kitle üzerinde büyük tahribata neden oluyor; sürekli şikayet, sürekli eleştiri, aşağılama artık başkaldırıya davetiye çıkarıyor.

Bürokrat ve siyasetçiler, sorunlar karşısında sıradan vatandaşlar gibi şikayet edip, ben bunu istemiyorum, şunu istemiyorum diye sızlanma veya sorunlara aşağılayıcı tarzda yaklaşma lüksüne sahip değiller diye düşünüyorum.

Ayrıca her şeyin bir yolu yordamı var, bürokrat ve siyasetçilerden de beklenen budur. Kitabı daha okumadık, belki çözümleri de vardır Sarrazin'in, bu iki sevgilinin arasını bulmak için...yoksa, 'sevgilim ben artık seni istemiyorum..biz ayri kültürlerin insanlarıyız' demek, bu satten sonra pek birşey ifade etmiyor.

 

Hülya Sancak

sancak(at)almanyabulteni.de