Karşılıksız aşkın zirvesi

 

Bir kaç gün önce Almanya'da, Federal Uyum ve Göç Bakanı Maria Böhmer'in başkanlığında, göçmen kökenli sivil toplum kuruluşları temsilcileri, gazeteci, siyasetçi gibi, toplumun çeşitli kesimlerinden temsilcilerin katılımıyla, 5. Uyum Zirvesi yapıldı. İlk zirve 2006 yılında yapılmıştı.

********

Göçmenli Almanya

Almanya nüfusunun neredeyse % 20'sini göçmenler/göçmen kökenliler oluşturuyor. Göçmenler sayesinde de Almanya'nın durağan nüfusu biraz olsun hareketleniyor denebilir.

Nüfus oranlarına bakan Almanya, sayıların hiç de iç açıcı olmadığını gördüğü, göçmenli bir geleceği, son yıllarda, mecburen kabullendiği için, artık bu konuyla ilgili bir takım çalışmalar yapmaya başladı. Nitekim uyum zirveleri, İslam zirveleri, uyum planları/kanunları bu çalışmaların bazıları.

Bu genel kısa bilgi ışığında, 5. zirvenin ardından; bu zirveler birbiri ardına sıralanırken, arka planda bir kaç noktaya değineceğim.

Kültürü, dini, ev sahibinden farklı misafirler

Almanya göçmenleriyle 'sorun' yaşıyor, sorunlu olduğunu düşünüyor, ki, bu zirveleri (zırvaları dememek için çok çaba sarfediyorum) yapıyor. Aslında uzatmadan söylemek gerekirse, Almanya'da söz konusu olan göçmen kitlenin en büyük kısmını Türkler oluşturuyor. 50 yıl önce Almanya'ya misafir (geçici ) işçi olarak gelen Türkler, artık Almanya'nın kalıcı bireyleri, vatandaşları, azınlığı. Bu kitlenin bu süreç içindeki kazanımları, Almanya'nın bu süreç içinde, bu kitle ile iletişimi ve bu kitleye tarihsel süreç içindeki bakışı, başka bir yazı konusu. Ben, bu süreç içinde Almanya ile Türklerin 'güncel'ine değinmek istiyorum daha çok.

Araştırmalar ve yasalar

Her ne kadar adı göçmenler için olsa da, bu konuda yapılan her iş, atılan her adım, çıkarılan her yasa, Türk toplumu gözönüne alınarak yapılıyor. Bu büyük Müslüman kitle, Almanya'nın en çok sorun yaşadığı kitle: Tüm göçmen araştırmaları neredeyse Türkler üzerine yapılır, araştırma sonuçları insanı paranoyak edecek derecede çelişkiler içerir: Örneğin bir araştırma Türkler Almanya'ya uyumlu derken, diğer bir araştıma Türkler Almanya'da en uyumsuz grup diyebilir.

Türk gençleri arasındaki eğitim sorunları; lise terk, üniversiteye gitme oranı düşük, mesleksiz, kalifiye değil, işsiz, dil bilmez gibi sonuçlar çıkar hep bir takım araştırmalardan. Ha, arada sırada, tek-tük olumlu şeyler de çıkıyor, hak yememek lazım ;-)

Türk toplumunun durumu nedir?

Kabaca değinmek gerekirse, elbette pespembe bir tablo yok elimizde, Almanya'daki Türk toplumunun özellikle sosyo-kültürel yapısını en çok ve en açık/sert şekilde eleştiren biriyim ama, yeri geldiğinde eldeki artıları da görebilen biriyim.

Nedir artılarımız? Eyalet parlamentolarında ve federal parlamentoda milletvekillerimiz, parti kadrolarında, yönetici kadrolarda siyasetçilerimiz var, bakanlarımız, belediye başkanlarımız, şirket sahiplerimiz, kurum ve kuruluşlarda yönetici kadrolarda görev alan yetişmiş elemanlarımız, öğretmenlerimiz, bilim adamlarımız, profesörlerimiz, gazetecilerimiz, sanatçılarımız, komedyenlerimiz, oyuncularımız, futbolcularımız vs…var.

Aslında toplumun her katmanında 'varız'. Kendimiz de çok iyi bilmiyoruz, tanımıyoruz bu şahsiyetlerin pek çoğunu. Pek çok kişi de ortaya çıkmak tanınmak istemiyor…

Yeterli mi, değil. İsterizki Türk toplumunun yarısı başarılı kadroların içinde yer alsın; bir yerlere başkan, yönetici olsun, sanatçı olsun vs…Ama kartlar o kadar kötü değil, Alman medyasının, araştırma sonuçlarının, yansıttığı kadar kötü değil… Bu ülkede Müslüman göçmene sağlanan/verilen şans ölçüsünde Türkler, ellerinden geleni yapmaya çalışıyor, yapıyor, yapacak… 50 yıl az bir zaman değil ama Almanya koşullarında da çok bir zaman değil… Gelişmek için çok çalışmak gerek o ayrı konu, ama yapılanı da görmek gerek ignore etmemek gerek.

Almanya uygulamada ne(ler) yapıyor?

Burada bazı temel konulara, dar çerçevede değineceğim. Yaklaşık son 10 yılda önümüze konanlar: Çifte vatandaşlığı önleme yasası, göç yasası (aile birleşimini zorlaştıran), ulusal uyum –eylem- planları, uyum yasası.

Mesela 2000 yılında yürürlüğe giren çifte vatandaşlığı önleme yasası ile binlerce Türk mağdur oldu. Nasıl mı, elbette birtakım mercilerin de yanlış bilgilendirmesi ile, binlerce vatandaş çifte vatandaş statüsüne geçti ve bu yolla Alman vatandaşlığını otomatikman kaybetti. (Bu durumdan haberdar olanlar oldugu gibi haberdar olmayanlar da var ve bu kitlenin sayısı birkaç bini geçiyor, bu konu oldukça çetrefilli ve ayrıntılı bir konu, birgün bununla ilgili de yazacağım, şimdilik bu kadar…)

2007'de yürürlüğe giren göç yasası ile, evlilik yoluyla Almanya'ya gelmek isteyenler mağdur edildi, ediliyor. (Bu konu da ayrıntıları olan ve pro-contra işlenmesi gereken bir konu, sonra…) Hazırlanan uyum planları ve yasaları var.

Yakında Kuzey Ren Vestfalya'da Entegrasyon(uyum) ve Katılım Yasası yürürlüğe girecek, son tartışmalar yürütülüyor. Bunları yürütenler de Almanlar. Türk tarafından ne tür katkı sağlanıyor, yasa tasarısını okuyup görüş bildirenler oldu mu, yasayı Türklere anlatmak/tanıtmak isteyenler oldu mu, sivil toplum kuruluşları ne tür çalışmalar yaptı, yapıyor bilmiyorum, duyduğum pek birşey yok…

Yasa ile amaçlanan nedir?

Bu sorunun cevabı 5. Uyum Zirvesi'nde. Ocak ayının son günü yapılan zirvede, kamuda göçmenlere daha fazla yer verilmesi, dil öğrenmelerinin teşvik edilmesi, iyileştirilmesi, sosyal projelere göçmen katılımının sağlanması gibi konularda görüş birliğine varılmış. Yasanın içeriği de bu konuları ve göçmenlerle ilgili birtakım başka hukuki düzenlemeleri de içeriyor.

Ancak aklımda şu sorular var ve hangi yasa buna yanıt verebilir bilmiyorum: Uyum nedir? Yapılması gerekenler nedir? Uyum yasası nasıl olur? Uyum sağlanamazsa ne olur? Yasa mı çiğnenir, yaptırımı var mıdır? Bunun mantığı nedir, herkes düşünsün, ben kavramsal düzeyde böyle bir yasayı sorunlu buluyorum. Bir kaç yıldır yapılan zirvelerde elde edilen somut bir kazanım yok, yani bu zirvelerden sorunlara somut çözümler çıkmıyor.

'Gerçeklerimiz'

Zirveden bakınca tabanı net görmek mümkün olmaz, fiziksel kurallara aykırı; tabandan bakmak lazım:

Alman toplumunun Türklere çok da fazla sevgiyle anlayışla bakmadığı bir toplumla iç içeyiz (Neden, haklılar mı, ayrı konu)

Almanya'ya ve Almanlara çok da fazla sevgiyle ve anlayışla yaklaş(a)mayan bir Türk toplumu ile karşı karşıyayız.

Almanya'da izleri silin(e) meyen, ve son yıllarda yabancılara özellikle de Müslüman kökenlilere yönelik şiddet hallinde kendini gösteren aşırı sağcılarla iç içeyiz. Aşırıcıların kurumlara sirayet ettiği bir toplumdayız.

Radikal dincilerin Almanların gündemini meşgul ettiği bir toplumda yaşıyoruz. Sosyo-kültürel ayrımcılığın, fırsat eşitsizliğinin, yaşandığı bir toplumla karşı karşıyayız. (İş ararken, ayrımcılığı bizzat yaşamış biriyim.)

Son yıllarda sosyo-ekonomik koşulların gittikçe kötüye gittiği bir ülkede, aşırıcıların bunu yabancılara karşı nefret siyasetinde kullandığı bir toplumdayız.

Yaşadıkları yerlere cami inşa etme gayretinde olan ve buna karşı aşırıcıların nefret siyaseti yaptığı, gösteriler düzenlediği bir ortamda yaşıyoruz. Bürokratlarının, özellikle müslümanlar ve Türkler için nefret söylemli kitaplar yazabildiği bir ülkede yaşıyoruz.

Her fırsatta, yabancılara yabancı olduğunun hissettirildiği bir ortamda yaşıyoruz: Sayın Şansölye Angela Merkel basında daha çok yabancı kökenliye iş verilmesi teşvik edilmeli demiş, söylemeyle olacak mı?

Her fırsatta, göçmenlerle ilgili alanlarda kısıntıya gidilen bir toplumdayız. Örneğin bütçe sıkıntısı bahane edilerek, Türkçe yayınlara sınırlama getiren ya da tamamen yayından kaldıran bir ülkedeyiz (Alman yayın organlarında)

Ve bu kısıtlamalara ses çıkar(a)mayan bir Türk toplumuyla karşı karşıyayız.

Başka ülkelerde anadili savunan ama Almanya'da okullarda çocukların kendi aralarında Türkçe konuşmasından rahatsız olunan, Türkçe dersi sorununu sorun olarak sürdüren bir ülkedeyiz.

Ve bu Türkçe anadil konusuna, duyarsız-ilgisiz alakasız bir Türk toplumuyla karşı karşıyayız. Yeni bir trend de, 'ben Kürdüm Türk değilim, Türkçe öğrenmek zorunda değilim, Kürtçe anadil dersi istiyorum, Kürtlere özel uyum planı istiyorum' demek. Ne kadar gerçekleşecek göreceğiz.

Göçmenler (süresiz oturma hakkı olanlar) seçimlerde oy kullanamıyor.

Çifte vatandaşlık, söz konusu Türkler olduğu için, çıkmaz sokak. Sağolsun Türkiye Cumhuriyeti'nin de pek umurunda değil bu galiba.

Kendi haklarını bilmeyen, var olan olanakları kullanmaktan aciz bir Türk toplumuyla karşı karşıyayız.

Kendi arasında kendisiyle kaynaşma, birlik olma sorunları yaşayan, bölüne bölüne küçülen, Türkiyedeki etnik ve siyasi sorunları Almanya'ya taşıyan Almanyadaki sorunlarından bihaber yaşayan bir toplumla karşı karşıyayız.

Ve bunları aslında çok iyi gözlemleyen Almanya'dayız.

Sorunlar zirvelemelerle çözülmüyor, çözülemez. Yasalarla cözülmesi gereken sorunlar vardır, ancak sosyal sorunlar için bunu söylemek güç.

Sosyal kaynaşma- uyum, yasalarla planlarla teşvik edilemez, kitleler soyut söylemlerle harekete geçirilemez, bu maya tutmaz, bu gönül işidir, zorla olmaz. Karşılıklı sevgi yoksa olmaz.

Sevgi tanımadan oluşmaz, tanımak için yolların kesişmesi gerek; istemek gerek, yoksa yan yana alt alta otursak da komşumuzu tanımayabiliriz. Ben altımdaki komşumu tanımıyorum, tanımak da istemiyorum ama onun altındakini tanıyorum, kanka değilsek de iyiyiz; çünkü, tanıdık 'sevdik' birbirimizi, karşılıklı.

Zirve ile taban arasında bağ yoksa, söylenenler karşılığını bulmaz; karşılıksız aşk gibi, platonik kalır…

 

 

Hülya Sancak

sancak@almanyabulteni.de