Bendeki ben
Bende bir ben var, hep sorgulayan. „Neden?“ diye soran ve insanı anlamaya çalışan. Hiç bir zaman pes etmeden düşünen. „Farkımız ne? Yaşam anlayışımız ne?“ diye soran. Çabaların arkasında olanları analiz eden. „Ben ne için yaşıyorum?“ diyen. „O neden aynı şey için yaşamıyor?“ diye düşünen. İnsanların mutsuzluğunu anlamaya çalışıyorum hep. Onu mutsuz eden beni mutsuz etmezken, beni mutsuz eden onun neden umrunda bile değil mesela? Hangisi doğru? Hangisi yanlış? Ya da, doğru ve yanlış var mı?
Bu soruların cevabı belki de herkesin kendi içinde saklı. Belki de hiç yok. Önemli de değil aslında. Ama bir çok sorunun açıklaması da bu sorularda saklı. Ben mutlu olmak için neye önem veriyorsam, ancak aynı şey ile mutlu olabilen biri ile birlikte mutluluğu yakalayabilirim. Onu anladım mesela. Ortak özelliklerin yanı sıra, ortak sorunların olması da insanları birleştiriyor. Aynı sorulara cevap arayan insanlar birbirini daha iyi anlıyor ve cevabı birbirinde bulabiliyor.
O kadar sevgiye, şefkate muhtaç insan var ki. Birbirini yine de bulamayan. İzliyorum onları ve hep düşünüyorum „neden bulamadılar birbirlerini?“ diye. Sonra anlıyorum. Mutsuzlukları farklı. Hayattan beklentileri farklı. O sorunları bir kenara atabilseler, mutlu olabilecekler aslında. Ama mutsuzluklarının içinde tutsak kalmışlar. Halbuki nasıl paylaştıkça çoğalan mutluluk varsa, paylaştıkça azalan mutsuzluk da mümkün.
Ama sanki yaşanmışlıkların getirdiği bir pes etmişlik var insanlarda. Ya da bir korku. Bunu görünce üzülüyorum. Yazık diyorum. Ulaşamıyorum ama onlara. Söyleyemiyorum bir şey. Görüyorum sadece, düşünüyorum, çok düşünüyorum ve susuyorum…
Hülya Nazlıcan