Alışacaksınız, alışacaklar !
Türkiye Almanya ilikilerinin dünü, bu günü ve yarınına dair bir değerlendirme... Arif Şentürk yazdı.
Geçtiğimiz aylarda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Almanya’daydı. Davutoğlu, Zwickau merkezli ırkçı terör hücresinin yaklaşık 13 yılda emniyet birimlerine farkettirmeden(!) katlettiği vatandaşlarımızın ailelerini bir bir ziyaret ederek bir taraftan onları dinledi, diğer taraftan da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu zorlu süreçte ırkçı terör mağduru ailelerin yanında olduğunun teminatını bizzat kendisi verdi.
Bakanın ifadesine göre mağdur ailelere Türkiye Cumhuriyeti Devleti avukat tutarak bir yandan hukuki destek verecek, diğer yandan da diplomatik olarak bu soruşturmanın akıbetini yakından takip edecek. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devleti ırkçı teröre kurban veren ailelerin çocuklarına eğitimlerini tamamlayıp iş buluncaya kadar burs bağlayacak.
Şimdi bu aşamada bir tesbit yapalım ve yazımıza öyle devam edelim. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin saldırıyı sadece kınamadan ibaret olmayan bu tavrı, Almanyalı Türklerin bu güne kadar pek alışık olmadıkları bir yaklaşımdır. İnanmayanlar Mölln ve Solingen acılarını yaşayan ailelere sorabilirler.
BEDENLERİ YIPRANSA DA RUHLARI YIPRANMAYANLAR
Bakan Davutoğlu Almanya temaslarının Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti ayağında Köln’de bir toplantıda vatandaşlarımızla bir araya gelerek temasları hakkında bilgi verdi. Davutoğlu, salonda neredeyse sinek vızıltısının duyulacağı bir ortamda çok özel ve etkileyici bir konuşma yaptı. Konuşmasının bir bölümünde Davutoğlu : '50 yıl önce kutsal bir yolculuğa çıkan Almanyalı Türkler zor şartlar altında çalışmalarına rağmen, Türkiye’ye olan sadakatlerinden bir şey kaybetmediler. Bedenleri yıprandı ama ruhları asla yıpranmadı.' dedi.
Bu tespit çok doğru bir tesbittir. Ancak çok da gecikmiş bir tesbittir. Zira Davutoğlu’nun bu tesbitlerini dinleyenlerden ilk kuşaktan birisi arka arkaya derinden iki kez ah çekti. (Aaaaaah… aaaaah…) Aslında bu çekilen ah o kadar çok şey anlatıyor ki, yazmakla anlatılacak gibi değil. O ahın ne manaya geldiğini cefakar birinci kuşaktan hayatta olanlara sormak lazım. Nitekim, Davutoğlu dayanamadı ve vatandaşa ahın sebebini sordu. Aldığı cevap ise Almanya’daki 50 yılın muhasebesini yapar gibiydi: 'Bu günleri çok geç yaşadığımıza çekiyorum bu ahı.'
DEVLET BABAYI İLK DEFA BÖYLE GÖRDÜLER
Ah çeken vatandaşın pek de haksız olmadığını buradaki birinci kuşaktan vicdan sahibi olan herkes kabul eder. Nitekim bakan da konuşmasında bunu itiraf etti. Konuşmasında, Türkiye’nin Almanyalı Türklere bu güne kadar yapıtığı hataların muhasebesini de yaptı. Onların zaman zaman 'gurbetçi' 'almancı' olarak anıldıklarını bunca acılara rağmen bu vefakar ve cefakar insanların yüzlerinde üzüntü gördüğünü, ama yılgınlık görmediğini söyledi. Bu sözleri bakanı dinleyen birinci kuşağın temsilcileri bu kadar samimi ve üst perdeden ilk defa duyuyorlardı. Aslında bu kuşağın 50 yıldır özlemini duyduğu şey de 'baba' olarak gördüğü devletinin yetkili ağızlarından belki sadece ruhunu okşayabilecek, kulağına hoş gelebilecek böyle bir kaç cümle duymaktı. Bunca yıldır bu insanlara bu davranışı bile çok görenleri yargılamaya gerek yok. Onları tarih yargılayacak.
SONRAKİ KUŞAKLAR İÇİN FARKLI BİR STRATEJİ GEREKİYOR
Konuşmasının neredeyse tamamını birinci kuşağın bu hassasiyeti üzerine kurgulayan Davutoğlu, salondaki siyasi yelpazenin neredeyse tamamından tam not aldı. Özellikle birinci kuşağın Türkiye’ye sadakati ve sevdasını perçinler nitelikteki ve devlete hiç bir maddi yükümlülük getirmeyecek olan bu sözler, buradaki yeni kuşaklar için sıradan sözler. Bunu da toplantıya katılan yeni kuşağın temsilcileri toplantının sonunda bana bizzat söylediler. Dolayısıyla Türk Devleti işin bu tarafını da etraflıca düşünmeli…
BAKANIN VERDİĞİ SÖZLERİN TAKİPÇİSİYİZ
Şimdi gelelim Ahmet Davutoğlu’nun nazi terör hücresi kurbanları bağlamındaki söyledikleri ve verdiği teminatlara:
1) Bu teröre kurban veren ailelerin çocuklarına iş buluncaya kadar Türkiye Cumhuriyeti devleti burs verecek.
2) Mağdur ailelere profesyonel hukuki destek verilecek. Bu konunun hukuki takibini yapacak avukatlar devlet tarafından tutulacak.
3) Bu destekler aynı çete tarafından katledilen Yunan vatandaşının Alman eşine de sağlanacak.
4) TBMM İnsan Hakları Komisyonu ile Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı da konuyu yakından takip edecek.
5) Almanya’da vatandaşlarımızın önünden geçerken utanacakları hiç bir konsolosluk binası kalmayacak.
6) Almanya’da bir Türk vatandaşın burnu kanadığında bu kanı önce dışişleri personeli görecek.
7) Bu seri cinayetlerin işlendiği yıllarda burada hangi diplomatların görev yaptığı da araştırılacak. Bunun iç muhasebede de bir müeyyidesi olacak.
Verilen sözler bunlar... Teminatların takibini biz de yapacağız… Bakalım sonuç ne olacak?
SADECE KINAMAYLA YETİNMEYEN TÜRKİYE
Türk Devleti bu güne kadar, Solingen ve Mölln olayları da dahil olmak üzere, böyle bir angajman göstermedi. Gösterdiyse bile, bunu bu günkü kadar açıktan yapmadı. Biraz balık hafızalı olduğumuz için, yakın geçmişte yaşanan bazı olayları hatırlatmakta fayda var. 15 – 20 yıl kadar geriye gittiğinizde Alman ve bazı Avrupalı parlamenterlerin Türkiye’deki zamanın Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin bazı davalarına, çoğu şov amaçlı olarak girip, adeta mahkeme reisini tehdit eder tavırla orada yaptıkları şovlar hala bu milletin hafızalarında yerini koruyor.
İşte hazmetme problemi olan bazı batılı dostlarımız, bu gün Türkiye’den alışılagelmiş kabulü ve teslimiyeti göremeyince, adeta kimyaları bozuluyor. Türkiye’ye Almanya tarafından yapılan askeri yardımları bile nerede kullanacağının direktifini o gün verenlerin, bu günkü duruma alışmaları hiç de kolay olmuyor...
KESER BİRAZ DÖNDÜ SAP VE HESAP YOLDA
Türkiye’nin bu günkü ruh hali ise şu şekilde özetlenebilir. O yıllardaki Türkiye, içine sinmese bile, bu ve buna benzer onur kırıcı olaylara katlanmak zorunda kaldı. Sonunda şartlar değişir gibi oldu. Sap ve hesap henüz dönmese de, keser birazcık döndü… Davutoğlu’nun Almanya temaslarında dillendirdiklerinin tümünü biraz açarsak, ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor: 80’li ve 90’lı yıllarda her fırsatta Türkiye’ye saldıran ve bu saldırıları alışkanlık haline getirip seçim kazanmak için iç politika malzemesi yapan bazı batılı dostlarımıza bu günün Türkiye’si artık 'hayvan terli… yemiyor' demeye başlayınca, ortalık hafiften karışmaya başladı. Türkiye’nin artık hükümetlerden bağımsız hale gelen bu günkü tavır değişikliğine ne burada yaşayan Türkler, ne de bazı Alman dostlar kolay kolay alışamayacak gibi görünüyorlar.
Ama ne demişler, her zor işin başlangıcı acı verse de, sonu tatlı bitermiş… Az acı çekmenin yolu da bu değişikliğe bir an önce ayak uydurmaktan geçiyor galiba…
Ey Almanyalı Türkler, bu değişime siz ne kadar hızlı alışırsanız, Alman dostlarımız da o kadar hızlı alışacaklar...
Arif Şentürk
senturk(at)almanyabulteni.de
GÜNÜN SÖZÜ: 'Burada vatandaşımızın burnu kanadığında bu kanı önce benim memurum görecek.' Ahmet Davutoğlu |
GÜNÜN SORUSU: Almanya’da yaşayan Türkiyeli göçmenler yılda ödedikleri yaklaşık 100 Milyon Euro radyo ve televizyon vergisi (GEZ) karşılığında hangi hizmeti alıyorlar ? Bilen varsa söylesin… |