Cumhuriyet Bayramı'nın ardından


İnsanın kutlayacağı özel günlerinin olması çok güzeldir, ama bir ulusun kutlayacağı özel bir günün olması, hepsinden daha güzel ...Bence… bu yazının alt başlığı 'bence'…

Yurtdışında yaşayanlar, bayramları pek bayram tadında yaşayamazlar, çünkü ait oldukları kültürel coğrafyada anlamlıdır ve coşkuyla kutlanır bayramlar; onun dışındaki kutlamalar hep biraz yarımdır, birşeyler eksiktir, buruktur... Yurtdışı Türkleri bayram, yılbaşı gibi özel günleri, kendi aralarında kutladıkları gibi, özel organizelerle, çeşitli dernek ve grupların düzenlediği toplantı ve eğlencelerle de kutlarlar...

Son yıllarda dini bayramlar Almanya'da -Müslümanlar dikkate alınarak- çeşitli Alman kurum ve kuruluşlarının katkılarıyla, ortaklaşa büyük etkinlikler çerçevesinde kutlanıyor. Din potasında tüm ulusal kimlikler eriyor… Arzulanan bu zira…

Milli bayramlar ise dil gibi, insanlara ait oldukları köklerini hatırlatan unsurlardan biri. Bu bayramları kutlamak, köklerinin bulunduğu ülkeyi ve bayrağını seven herkes için ayrı bir anlam taşıyor. Almanya'da milli bayramlar da derneklerin ve resmi kurumların organizasyonlarıyla kutlanıyor. Bu kutlamalar köken kültürünün genç kitleye aktarılması açısından da epey önem taşıyor.

Son yıllarda özellikle din olgusu öne çıkarılarak insanlar din potasında birleştirilmeye çalışılırken, dil ve milli değerlere, güya 'nasyonalist' eğilimler törpülensin diye gereken önem verilmiyor, verilemiyor ya da yanlış veriliyor. Bu aslında detaylandırılması gereken çok tartışmalı bir konu; ama şimdi değil.

Düsseldorf ve Köln'ün görkemli cumhuriyet kutlamaları

Son yıllarda konsolosluklar ve elçilikler tarafından düzenlenen Cumhuriyet Bayramı resepsiyon ve kutlamaları oldukça renkli ve güzel oluyor. Değişen Türkiye'nin dış temsilcikliklerindeki değişim de gözden kaçmıyor…

Mustafa Kemal BasaKöln Başkonsolosluğu'nun, cumhuriyet kutlamalarının ardından, himayesinde düzenlenen TSM konseri, cumhuriyet kutlamalarının tamamlayıcısı niteliğindeydi. Leverkusen Musiki Cemiyeti'nin klasik eserlerden oluşan konseri izleyicilerden tam not aldı. Konserde izleyicilere kısa bir süre hitap eden Baskonsolos Mustafa Kemal Basa, konuklara katılımlarından dolayı teşekkür ederken, 'sizler bu etkinliklere katılın destekleyin ki biz de bu etkinlikleri devam ettirelim' dedi. Sanat müziğine olan sevgisini de dile getiren Başkonsolos Basa, Almanya'da her alanda başarılı Türklerin olduğunu ve bunları görecek gözlere kabul edecek kalplere ihtiyaç olduğunu ifade etti.

Düsseldorf'ta yapılan kutlamaların en çok ilgi çeken yanı ise K21 Sanat Müzesi'nin dış cephesini süsleyen görkemli ışık bayraklar oldu. Gelenlerin ne kadar etkilendiğini ve mutlu olduğunu gözlerindeTürk Bayragi görmek mümkündü…

Tabi bunlari hissetmek icin ülkenizi ve bayrağınızı sevmeniz gerekiyor, sevgi yoksa tüm bunlar sizin için bir anlam ifade etmiyor.

Görgü kuralları nerede?

Pek çok davete, toplantıya katılırım ve canımı sıkan görgü kuralları ihlallerini hep yazmak isterim ama yazmam. Şimdi biraz değinmek istiyorum, çünkü bu konu yalnızca benim dikkatimi çekmiyormuş, bir arkadaşım daha aynı konuya değindi ben de yazmaya karar verdim. Çok defa dikkatimi çekiyor, Almanyalı Türklerin çoğu, nerede nasıl davranacağını bilmiyor, ya da önemsemiyor. En cahilinden en eğitimlisine kadar bu böyle!

Yukarıda sözünü ettiğim Düsseldorf ve Köln Başkonsolosluklarının Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına, Alman resmi kurumlarından konuşmacılar davet edilmişti ki bunlar, sıradan memurlar değildi; belediye başkanlarından tutun, eğitim ve entegrasyon bakanlarına kadar üst düzey konuklar...Dikkat ettim, her iki resepsiyonda da bizim millet konuşmacıları dinlemiyor, ne baskonsoloslarını dinliyor, ne de Alman bakanlarını! Hiç kimsenin umrunda değil, salonlarda rahatsız edici bir uğultu. Ve bu kitle Klasik Batı Müziği'nden de hiç hoşlanmıyor, çünkü dinlemiyorlar....

Yani davet edildiğiniz bir yerde, ev sahibini dinleyecek bir 20 dakika bilemedin yarım saatlik sabrınız yoksa hiç gitmeyin oraya; oturun evinizde yiyin yemeğinizi, için içkinizi, ya da en iyisi toplanıp arkadaşlarınızla bir bara gidin, hem mideniz hem diliniz ihya olsun.

Davete icabet etmek nezaket gereğidir ama kürsüdekini –sahnedekini- dinlemek de çift taraflı bir saygı gereğidir; hem kendinize hem karşınızdakine. Ben bunları kendime de söylüyorum, sanılmasın ki başklarını izliyorum eleştiriyorum, hayır, ben yapıyorsam ben de nezaketsizlik yapmış oluyorum...

Şu konserlerde telefon çalması olayına hiç girmeyeceğim, hele o çalan telefonu açıp konuşana hiç değinmeyecegim. Konsere 1 saat geç gelip yer arayanlara da birşey söylemiyorum...Sadece yazıyorum...

Bir konu daha var, çocuklar... Çok güzeller çok sevimliler ama, çocuklar anne babalarıyla her yere gidecekler diye bir kural yok, aksine belli bir yaşın altındaki çocukların belli yerlere götürülmemesi kuralı var (yazılı değil)...Çünkü çocukların sıkılma özgürlüğü ve hakkı var, ben bile sıkılıyorsam, çocuğu zorla bir yerde oturtmanın bir anlamı yok; onları sıkmamak, etrafı rahatsız etmemek adına belli yerlere ya gitmeyelim ya da minik çocukları götürmeyelim, dikkatini sahneye yönlendirmek isteyenleri düşünelim, fedakarlık etmekten kaçınmayalım...

Yıllar önce bir düğüne gitmiştim, üniversitenin yemekhanesinde yapılmıştı. Yemekhanemiz (Düsseldorf Üniversitesi) güzeldir; yerler parke filan, geniş ferah bir mekan. Yanımda oturan bir amcabey, tavuklu pilavini yedikten sonra ellerini Fanta ile yıkamıştı; şöyle hafiften sandelyede yan dönüp Fanta'yı eline döküp güzelce bir ovuşturma ve sonrasında silkeleme.... Hiç unutamadım bunu...bilmem unutur muyum birgün.

 

Hülya Sancak

sancak(at)almanyabulteni.de