100 yaşındaki devletten 18’lik delikanlı refleksi
Yazıma bir alıntı ile başlamak isterim. Yıllar önce üniversitede bir hocamız bizlere şöyle demişti: „Devletler her zaman 18 yaşındaki bir delikanlı gibi dinç ve zindedir!“ Hocamızın bu cümlesi hafızamdan hiç silinmedi. Yazıma neden bu alıntı ile başladığımın cevabını yazının sonlarına doğru açıklayacağım.
Geçtiğimiz hafta Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıl dönümü vesilesiyle Türkiye Cumhuriyeti Essen Başkonsolosluğu’nun organizasyonu ile Essen şehrinin en prestijli salonlardan olan fuar alanındaki „Messe-Grugahalle“ isimli salonda 12.00-18.00 ve 18.00-22.00 saatleri arasına yayılmış zengin içerikli bir kutlama etkinliği yapıldı.
Öncelikle bu etkinliğin gerçekleşmesi için haftalarca emek veren başta Essen Başkonsolosu Taylan Özgür Aydın ve onun şahsında başkonsolosluk çalışanları ile oraganizasyonda görev alanları gönülden kutluyorum. Bu kadar kısa süre içerisinde bu kadar kapsamlı bir etkinliğin üstesinden gelmek, herkesin altından kalkacağı bir iş değildi.
Katılımcılardan giriş ücreti alınmayan bu etkinliğe bizler de davetliydik. Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından da desteklenen etkinliğin içeriği oldukça zengindi. Burada etkinliğin tamamında nelerin yer aldığını sıralamaya kalksam, epeyce uzun bir yazı yazmam gerekir. Bu nedenle programın özellikle 18.00-22.00 saatleri arasındaki ana bölümünü oluşturan kısmına değinmek istiyorum.
KÜLTÜR BAKANLIĞI SANATÇILARI AYAKTA ALKIŞLANDI
Programın bu bölümünde adeta „yok“ yoktu. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün devlet sanatçılarından oluşan “Türkiye’nin Renkleri” sanatçı ve halk dansları grubu, adeta salondaki davetlilere Anadolu’yu köşe bucak gezdirdiler. Bu efsane ekibin başında Güzel Sanatlar Genel Müdürü Ömer Faruk Belviranlı ve Genel Müdür Yardımcısı Enver Merallı vardı. Türkiye’nin dört bir yanından derledikleri ezgileri seslendiren koro sanatçılarının yanısıra, solist sanatçılar Ufuk Yürüç, Şennur Dinleyen ve Umut Akyürek ise birbirinden güzel eserlerle misafirlerin adeta mest ettiler. Programın bu bölümünde yer alan gösteri sanatlarında ise, semazenlerin gösterisi, mehter takımının marşları ve Türkiye’nin farklı bölgelerinin renklerinin sahneye taşındığı performanslar izleyicilerden büyük alkış ve tam not aldı. Organizatörlerden aldığım bilgilere göre, salona etkinlik boyunca yaklaşık 8 bin kişi giriş yapmış. Özellikle Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü sanatçılarının yer aldığı bölümün salondaki izleyiciler tarafından adeta nefes alınmadan izlendiğine ve sonunda ayakta alkışlandığına bizzat şahit oldum.
GÜZEL SANATLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NE TAM NOT
Programın içerik bakımından ana eksenini oluşturan bu bölümünün mimarı olan Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürü Ömer Faruk Belviranlı için ayrı bir bölüm açmalıyım. Kendisi de ses sanatçısı olan Ömer bey programdan bir gün önce yaptığımız kısa görüşmede, „Bu programı kaçıran çok şey kaçırmış olur“ demişti. Programın sonunda bu ifadenin ne kadar gerçekçi ve haklı bir ifade olduğunu benimle birlikte salonda bulunan herkes yaşayarak gördü. Başında bulunduğu ekibin amiri değil, adeta ağabeyi gibi yakın ilişki içerisinde olan Ömer Faruk Belviranlı’nın, program sırasında ise ne kadar disiplinli ve işini severek yaptığı, dikkatli olan gözlerden kaçmadı. Ekibin tamamıyla oldukça samimi ve uyumlu bir ilişki içerisinde olan Güzel Sanatlar Genel Müdürü Ömer Faruk Belviranlı ve O‘nun şahsında ekipte yer alan devlet sanatçıları da sergiledikleri çok güzel program ve tarifsiz performans nedeniyle büyük bir takdiri hak ediyor. Teşekkürler sayın Genel Müdür Ömer Faruk Belviranlı.
NE YAPTIYSAK DEVLETİMİZ İÇİN YAPTIK.
Orgaizasyon işleriyle uğraşanlar şunu çok iyi bilirler. Her organizasyonun görünen kahramanlarının yanında, bir de görünmeyen gizli kahramanları vardır. Bu kahramanlar kamera önünden ziyade kamera arkasında durmayı daha çok tercih ederler. Bu özellikte olan kahramanlar, milletin kendilerini takdir etmesine değil, daha çok yapılması gereken işin yapılmasına odaklanırlar. Bu kahramanlar bulundukları ortamda bir çimento (harç) görevi üstlenirler. Onların olmadan üst üste konulan tuğlalar kolayca devrilir. Yukarıda tarif etmeye çalıştığım güzel ve prestijli etkinliğin yapılması kararının alındığı günden itibaren gece gündüz demeden çalışan ve etkinliğin yapılabilmesi için gerekli olan maddi katkının bulunması için çevredeki Türk Alman işadamlarını ikna eden ve bu güzel kutlama etkinliği için var gücüyle çalışan bu gizli kahraman, hepimizin ağabeyi Ömer Bakar’dan başkası değildi. Kendisine bu enerjisinin nereden geldiğini sorduğumda ise verdiği cevap oldukça anlamlı ve herkese ders olacak nitelikte: „Devletimiz için canımız feda olsun. Ne yaptıysak devletimiz için yaptık“
Bu aziz milletin bir ferdi olarak, sana da gönülden teşekkür ediyorum Ömer Bakar ağabey.
GELELİM TAVSİYELERE
Türkiye Cumhuriyeti Essen Başkonsolosluğu’nun organizasyonuyla yapılan bu etkinlik öncesi yaşananları okurlarımızın bilmesinde fayda var. Gelin şimdi Essen Başkonsolosluğu’nun bu güzel etkinliği tek başına yapma kararı aldığı tarihten daha öncesine gidelim. Bakın bu etkinlik öncesinde neler yaşanmış.
Aylar öncesinden korolar birliği olarak Cumhuriyetin 100. yılını aynı salonda (Messe Grugahalle) büyük bir konserle kutlayacaklarını böbürlene böbürlene sosyal medyada açıklayanlar oldu. Messe – Grugahalle salonunda bu çapta bir etkinlik yapmak öyle her babayiğidin harcı değil. Sadece salonun kirası neredeyse 50 bin Euro. Buna diğer masraflar da eklendiğinde nereden baksanız en az 180-200 bin Euro’ya malolacak bir etkinlik. Bu sosyal medyadaki klavye kahramanları, buna rağmen bu salonu kendi adlarına ön rezervasyon yaptırıyorlar.
PROGRAMI DOMİNE ETMEK İSTEYENLERE DEVLET VETOSU
Daha sonra Essen Başkonsolosluğu aynı salonda aynı tarihte kutlama yapma niyetini açıklayınca, bizim uyanıklar salondaki rezervasyon haklarını Essen Başkonsolosluğu’na devrediyorlar. Bunun üzerine Essen Başkonsolosluğu geniş bir katılım olması için bölgedeki sivil toplum kuruluşu ve tüm paydaşları da dışlamadan kutlama sürecine dahil etmek amacıyla organizasyon öncesi tüm paydaşlarla birkaç toplantı yapıyor. Buradan sonraki bilgiler, bu toplantılara katılanların bana aktardıkları bilgiler.
İşte bu toplantılarda bazı katılımcılar salon rezervasyonundan da feragat etmiş olmalarından aldıkları cesaretle, programı kendi isteklerine göre domine etmeye çalışıyorlar. Bu organizasyonda yer almaları karşılığında kutlama programında kesinlikle Kuran-ı Kerim okunmaması, kendi korolarının bazı temsilcilerine ayrıca kişi başı 300 Euro ödemesi gibi taleplerde bulunuyorlar. Bunun üzerine Essen Başkonsolosu da haklı olarak programın organizasyonunu tüm paydaşlardan bağımsız olarak yapmaya karar veriyor.
ORGANİZASYONU DOMİNE EDEMEYİNCE…
Aldıkları bu darbeden sonra sosyal medyada hafif çaplı bir serzenişte bulunan, türkü ve sanatseverliği de kendilerinden başka kimseye bırakmayan bu malum grup, küçük çaplı bir salon tutup, tanıdıklarıyla her zamanki eğlence etkinliklerinden birini organize ederek itibarlarını kurtarmaya çalışıyor. Bu malum grup kendi etkinlikleri için tüm biletleri satmış olmanın rahatlığıyla sosyal medyada yine salvo ve algılara devam ediyor. „Cumhuriyetimizin 100. yılı daha geniş bir etkinlikle kutlanmalıydı. Ama tüm çabalarımıza rağmen olmadı.“ Paylaşımlarında yaptıkları dayatmalara devletin boyun eğmesi gerektiğini ima ederek algı oluşturmaya çalışıyorlar.
HEM SAVAŞ AÇ, HEM DE ETKİNLİKTE BAŞ KÖŞEDE OTUR
Neyse fazla uzatmayalım. Dünya tarihi boyunca 16 devlet kurmuş ve yaklaşık 3 bin yıllık şanlı bir devlet tarihine sahip Türk Devleti bu malum gruba gereken cevabı vererek yukarıda içeriği ile ilgili detayları paylaştığım harika bir etkinlik organize ediyor ve onların aksine davetlilerden giriş ücreti de almıyor.
Şimdi sıkı durun. Kutlama programını domine etmeye kalkınca Essen Başkonsolosu Taylan Özgür Aydın’dan veto yinen bu sanatsever(!) arkadaşlar, (bu sanatseverlik konusuna da ileride değineceğim) bunca çıkardıkları tantanadan sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin etkinliğine gelip utanıp sıkılmadan bir de protokolde oturuyorlar. Sadece baş köşeye kurulan bunlar değil. Arasıra bağlama çalan ve kimseyi beğenmeyen, kendini de dünyanın merkezinde konumlandıran demokrat edalı, ancak demokratlıkla hiç ilgisi olmayan „kasketli“ bir uyanık yazarın da protokol bölümünün yakınlarında birkaç tur attıktan sonra, cesaretini toplayıp protokol bölümüne sızması da dikkatli gözlerden kaçmıyor.
GELELİM TAVSİYELERE…
Ben fırsat buldukça bu malum türkü ve sanatseverlere yine bu köşeden elimden geldiğince tavsiyelerde bulundum. Onlar pek dikkate almasalar da, bu yazıda da bazı tavsiyelerim olacak. Kim bilir belki bu defa tavsiyelerim işe yarar.
1) Siz siz olun, hiç bir devletle bir rekabet ya da yarışa girmeyin. Zira devletler her zaman 18 yaşında gibi refleks verebilme kabiliyetine sahiptirler. Bu gibi yarışlardan galip çıkan her zaman devletler olur. Kendinizi ezdirmeyin.
2) Eğer devlete böyle bir dayatma yaptıysanız, devletin etkinliğine gidip baş köşeye kurulmayın. Böyle yaparsanız kendi itibarınızı ayaklar altına almış olursunuz. Nitekim benzer bir şekilde devletin vetosunu yiyen bazı paydaşlar bu etkinliğe katılmayıp aynı gün online bir etkinlik yaparak devletin etkinliğini uzaktan izleyerek eksik aramayı tercih ettiler.
3) Türkü ve sanatseverliği kimseye bırakmayan bir grubun yöneticileri olarak sanat icra edilen bir etkinliğin yarısında, konser devam ederken salondan çıkılmaz. Bu, en temel görgü kuralı olduğu gibi, hem sanatçılara gösterilmesi gereken asgari nezaket, hem de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli tavsiyelerinden biridir. Bu tavsiye özellikle protokol bölümünde oturanların tamamı için geçerlidir.
4) Şayet programın içeriği ve Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü sanatçılarının olağanüstü performansından rahatsız olup kıskandıysanız, limonlu soda içmenizi tavsiye ederim.
5) Yapılan güzel şeyleri alkışlamaktan çekinmeyin. Böylece siz mutlu olurken, işi yapanlar da motive olurlar.
6) Ayrıca sizden farklı grupların da güzel işler yapabileceği gerçeğini unutmayın! Kurdun elmayı yediği gibi, kibir de insanı yer bitirir.
Kıskançlıktan yarıda terketmek zorunda kalmayacağınız farklı etkinliklerde buluşmak dileğiyle.
Arif Şentürk