Facebook, feysb.k olursa
Bugün artık pek çoğumuzun hayatında önemli bir yere sahip olan bilgisayarın mimarı, Berlinli Konrad Zuse. Zuse, 1936 yılında ilk 'bilgisayar'ı yapmış; Z1.
Daha sonra bunu geliştirmiş ve bilgisayar tarihçileri tarafından bugünkü bilgisayarların atası sayılan Z3'ü yapmış (1941). Bir odaya kurulan kocaman bir makine. Benim şu an bu yazıyı yazdığım laptop ise (12') kucağımda…
Yine pekçoğumuzun hayatında önemli bir yer 'işgal eden' internet ise, İngilizce bir sözcük; interconnected network yani, birbiriyle bağlantılı ağ (şebeke) anlamında… İnternetin tarihi daha bir karmaşık. ilk doğum sancıları 50'li yılların sonunda ve ABD'de de ordu bünyesinde başlıyor…
Bizim anladığımız anlamda iki PC (Perconal Computer- Bilgisayar)'nin birbiriyle net üzerinden iletişmesi ise, 29 Ekim 1969'da gerçekleşiyor.
Evet bu kadar giriş yeter, yoksa sonu gelmez, daha bunun www'si (world wide web- dünya çapında ağ) var ki, insanların internet kavramının temel yapı taşıdır bu. Eğer isterseniz, yukarıdaki metinden anahtar sözcükleri alarak kendinizi, pc ve internet dünyasi ile ilgili daha fazla bilgilendirebilirsiniz. Benim size, burada okumayacağınız bilimsel-bilgilendirici bir yazı yazmak gibi bir niyetim yok
Şimdi ben bu yazıyı sadede getireceğim, yani Facebook'a, nasıl mı? Şöyle:
Elbette bu 'ağ'ları önce kendi içinde, sonra da dünya çapında birbirine bağlayanlar,' insanlar geçsin bunların başına sabahtan akşama kadar gevezelik edip, zaman öldürsünler diye bir düşünceden hareket etmemişler, amaç veri paylaşımı imiş. '
90'lı yılların ortalarından itibaren artık inernet bir şekilde 'halka' inmiş diyebiliriz. Dünya çapında birbirine bağlı pc'ler üzerinden veri akışı yapılırken bu 'hizmet' insanlar arasında eğlence amaçlı iletişim için de kullanılmış ve 'chat' olayına dalınmış. İnsanlar evlerindeki pc'lere internet bağlantısı sağladıktan sonra, adına chat odası denilen kanallarda, binlerce kilometre uzaktaki hiç tanımadıkları insanlarla bile tanışmaya iletişmeye başlamış.
Bu chat olayının getirileri götürüleri ile ilgili bir sürü haber yapıldı, internetin bu kadar yaygınlaşmasından sonra, kurallar kanunlar koymak gerekti. Kural ve kanun konusunda hâlâ yani 2011 yılında bile tüm boşlukların doldurulduğu ve internet ortamının güllük gülüstanlık bir yer olduğu söylenemez.
Benim internetle ilişkim 1995'de başladı, o zamandan bu yana internetten her anlamda fayalandım. Pc'yi ve interneti insanlığa sunanlardan Allah razı olsun
İnternet dünyasına çok geç giren insanlar da var…90'lı yılların ortalarında (m)irc furyası vardı, ilk etapta üniversitelerde başlayıp, daha sonra inşaat ortamlarına kadar yayılan ve her sokağa 15 internet cafe ile tavan yapan irc, bir süre sonra cılkı çıkmış bir vaziyette bir köşeye atıldı. MSN, ICQ irc kadar insanları müptela etmese de ondan daha uzun ömürlü olmayı başardı. Şu anda hala ICQ var mı bilmiyorum çünkü yıllardır kullanmadığım için numaramı da unuttum. MSN'i ise ayda yılda bir açıyorum…
Facebook çılgınlığı
90'lı yıllara damgasını vuran chat programlarının hepsini sollayan yeni platform, 2000'li yılların ortalarına doğru ortaya çıkan Facebook; sosyal paylaşım ağı deniyor bu tür sitelere… Arkadaş listeniz oluşuyor, bir süre sonra o arkadaş listeniz kontrolden çıkıyor, artık arkadaşlarınızın arkadaşları ya da tesadüfi seçimler de listenize girebiliyor…Son zamanlarda gruplar oluşturuldu, artık ortak zevk ve düşüncedekiler gruplar kuruyorlar; şiir, şarkı, ideoloi, fotoğraf vs…ne isterlerse paylaşıyorlar… İyi oldu aslında, böylece ortak duvar rahatladı; her zırvayı artık duvara değil, gruplarına paylaşıyorlar.
Facebook programı da geliştiriliyor, artık can sıkıcı paylaşımlar kişiler bloke edilebiliyor, filtreler geliştirildi…Ancak Facebook hesabınızı silmek isterseniz o pek kolay değil, epey aramanız gerekiyor
Facebook'ta tüm özelini; özel anlarını, fotoğraflarını paylaşanlara şaşırıyorum, eskiden insanlar chat ortamlarında nickname kullanırlardı ve kendileriyle ilgili pek fazla şey paylaşmazlardı. Bu bağlamda Facebook epey başarılı, insanları kabak çiçeği gibi açmayı başardı. İnsanlar face'e girince, internet ortamında olan veya olabilecek olan istismarları unutuyorlar, ya da unuttular. Milletin kendini bu kadar fazla sergilemek istemesini de epey enteresan buluyorum, özellikle de muhafazakar takılanların.
15 yılı aşkın bir zaman internetle ve onunla ilgili 'ürünlerle' yakın ilişkisi olan biri olarak Facebook'a hayran olamadım, şu zamana kadar yapılan chat programlarının daha geliştirilmiş bir haliydi ve beni çeken hiçbir yanı yoktu, ama 'mahalle baskısı' ile 2007'de Facebook hesabımı oluşturdum…Uzun süre pek fazla kullanmadım, 2010 'dan beri ise hergün bakıyorum…dum….
Face'de hoşuma giden şey global bilgi paylaşımının sağlanması. Dünyanın bir ucundaki etkinlikten Face sayesinde çok kolay haberiniz oluyor. Burnunuzun dibindeki etkinlikten bile bihaber olabilirsiniz ama Face sayesinde davet alıyorsunuz o etkinliğe katılmanız için. Tabii ki bir de –isteyenler için- sevdiğiniz insanlara ulaşma, bulma güzelliği de var.
Yazımın başlarında belirtiğim gibi pc (bilgisayar), internet, ve bilumum chat, sosyal paylaşım ağları vs. aslında veri-bilgi akatarımında, en geniş düzeyde iletişimi sağlamak için kuruluyor. Nitekim Yeşil Devrim (İran) twitter'ın tavan yaptığı bir devrimdi…
Amaç mı – araç mı?
Yani bu iletişim ağlarını aslında amacına uygun kullanmak gerekiyor. İletişim platformlarının insanın hayatını kontrol atına almasına izin vermemek gerekiyor; bu platformlardan, gönül işleri aracısı olarak yararlanmaya çalışmamak gerekiyor. Bu platformlara müptela olmamak gerekiyor, bu çok önemli; hiç farkında olmadan saatlerce başında kalabiliyorsunuz, yapacak daha iyi birşeyiniz yoksa elbette hiç sorun değil, ama yapacaklarınızı öteliyorsanız sanal muhabbet için, o zaman sorun.
Bu platformların sizi belirlemesine yönlendirmesine izin vermemeniz gerek, insanların buralara bakarak sizi değerlendirmesine , sizi' facebook karekteri' olarak çizmesine, buralar üzerinden sizinle iletişim kurmasına ve sürdürmesine izin vermemek gerekiyor. Böyle olunca sosyalleşmiş bir insan değil asosyal bir insan oluyorsunuz; ilişkileriniz bir makine üzerinden yürüyor, tamamen insansiz; siz ve makineniz. J Bu pek sağlıklı bir iletişim türü değil bence , yine de siz bilirsiniz.
İlle de edeb…
Facebook sayesinde, daha önce yukarıda sözünü ettiğim sanal iletişim programlarından bihaber, internet kültüründen bihaber insanlar da sanal ortama girdiler, hatta pc'ye elini bile sürmek istemeyenler Face sayesinde pc başına geçti. Böyle olunca, hem komik hem de can sıkıcı muhabbetler de kaçınılmaz oluyor: Kimileri 70'li yılların pastane edebiyatı ile muhabbete giriyor, kimileri 'aha da bu kızı Facebook'tan buldum' diye çığıran bir şarkıcıdan etkilenip, ortamda arama-aranma muhabbetlerine giriyor, kimisi de dumanaltı kahvehane müdavimlerinin ağzıyla muhabbet kurmaya çalışıyor. Face de, bir zamanların moda chat ortamlarının durumuna düşmüş durumda.
Herşeyin eğitimi, adabı olduğu gibi, sanal dünyanın da bir adabı var, öğrenmek gerekiyor. Türklerin tartışma kültürü ile arası pek iyi değildir; edeb-adab çok çabuk unutulur, hakaret ve küfüre meyilli bir milletiz. Saygı-sevgi zaten sanal karakterler için pek önem teşkil etmez, hele de isimlerini gizleyip nickname maskesinin ardına saklanan zavallılar nette daha da pervasız olup, kendilerinin de bir 'insan' olduğunu unutabiliyorlar. İnsan olduğunu unutan bir kişiden herşey beklenir, küfür, hakaret, her türlü terbiyesizlik…E böyle olunca da Facebook, Feysb.k'a dönüşüyor; buna izin vermemek lazım.
Lakin Facebook öncellerine göre gelişmiş bir paltform olduğu için bu istenmeyen otları ayıklama opsiyonu mevcut…
Bir de sanal ortamlarda şunu akıldan çıkarmamak gerekiyor; kendinizi zeki sandığınız pekçok durumda kolayca aptal durumuna düşebilirsiniz.
Sanal ortamlar gerçeğin simülasyonudur, bunu unutmamak lazım, parmaklarınızın internete neler aktardığını kontrol etmeniz gerek…
Ayrıca şunu da söylemek istiyorum, nasıl mutlu oluyorsanız öyle eyleyin, Face'li Face'siz mutlu günler!
Hülya Sancak
sancak(at)almanyabulteni.de