Can sıkıcı ama yoksunuz
Tam bir aydır Türkiye'deyim…Gündemi takip etmek istemedim; hiçbir yerin gündemini, ama alışkanlık… İstemesem de Türkiye gündeminin içine çekildim… Dizi tutkunları gibi, haberleri / haber programlarını izlerim…Hep aynı şeyler evrilir genelde ekranlarda, ama olsun bıkmış olsam da bakarım öyle…Kim ne kadar 'aynı' şeyleri söylüyor, kim farklı şeyler peşinde…
Geldiğimden beri maşallahı var ülke gündeminin, hiç durulmuyor: Suriye'den Türkiye'ye akın akın akan mülteciler, seçim ertesi seçim sonuçları yankıları, yemin krizi derken bir de üstüne Fenerbahçe'nin başrolde olduğu şike skandalı, tüm gündemi sildi süpürdü…Deniz Feneri soyguncularının davası bile gölgede kaldı… Ne CHP ne mülteci, ne Kürt sorunu… Yalnız ve sadece Fenerbahçe.
Şimdilerde, dışlandıklarını belirten BDP'liler sırada, o da çözülür ben bu yazıyı yazana kadar…
Bu arada, gündem yoğunluğunda arada kaynatılan, ada sakini Öcalan'ın arzu/istek ve buyrukları da var…
Türkiye çok önemli bir coğrafyada büyük bir ülke, kendi iç sorunları ile uğraşmasının yanısıra, coğrafyasında gelişen olayların da tam ortasında, gidişatı kontrol altında tutma çabasında. Arap Baharı'ndan 'etkilenmese' de, Suriye, İran gibi iki komşu sahibi olmak kolay iş değil. Amerika'nın 'müttefiki' olmak zaten bir melanet…
Hükümet, her fırsatta Arap sevgisini dile getirse de, devletler arası ilişkide pek geçerli bir akçe olmasa gerek 'sevgi'… Arap sevgisi demişken, Arapların da bir İstanbul sevgisi var ki, İstabul Arap turist kaynıyor… Son yılların göze batan gelişmesi, güzel güzel…
Böyle bir Türkiye'den, sadede gelelim
Türkiye'ye her gelişimde aynı sorunları yaşarım…şimdiye kadar hiç yazmadım… Sorunların kökeninde yatan şu: Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi vatandaşını ve dahi kendi toprakları üzerinde doğan büyüyen insanları ayrımcılığa ve dışlamaya tabii tutan bir devlet. Bu ülkede yabancı olmak başlı başına bir sorun.
Hayatımın önemli bir kısmını Almanya'da geçirmiş olmakla birlikte, orada doğup büyümediğim için, 'benim için' vatan denen şey Türkiye. Her ne kadar 'doğduğun değil doyduğun yer' felsefesine göre yaşasak da, vatan muhabbeti ayrı.
Ama, bu muhabbetin içine edenler tarafından yönetilince vatan, durup düşünmek gerekiyor.
Düşünmek gerekiyor, Almanyalı Türkler daha ne kadar uyuyacaklar?
Türkiye gündeminde, Almanyalı Türkler (=Yurtdışında yaşayan kitle) diye bir madde yok.
Türkiye gündeminde, günün hiçbir saatinde Almanyalı Türkler yer almıyor. Yer alırsa o da ancak 'gurbetçi' betimlemesi ile, bir olay kahramanı-kurbanı olarak yer alıyor. Gurbetçi gibi uyduruk ve sakil bir Türkçe kavramı, medyada ve bürokasi dilinde kullanmak bile başlı başına bir aşağılama içeriyor, ama bunu Almanya'da yaşayan Türklerin anlaması bir yana, kendileri bile bu kavramı benimsemiş; kendilerine gurbetçi diyor onlar da…
Almanyalı Türkler daha ne kadar, oy için kendilerine gelip hayal pazarlayan Türkiyeli siyasetçilere inanacaklar?
Almanyalı Türkler daha ne kadar, Türkiye siyasetine ağızları sulanarak bakacaklar ve Türkye'de milletvekili olma sevdasıyla kendilerini bu yolda helak edecekler?
Almanyalı Türkler ne zaman Türkiye'den gelip din pazarlayarak kendilerini soyanlara inanmaktan vazgeçecek?
Almanyalı Türkler ne zaman kendi sorunlarının bilincinde olacak ve bunları çözmek için kendisi çaba harcayacak? Almanyalı Türkler ne zaman, Almanya'da yaşamaya devam edip Türkiye siyaseti üzerine ahkam kesmeye son verecek, ne zaman 'Almanyalı' olacak?
Sorular uzar gider, sormanın sonu yok…Önemli olan yanıtlar, bu sorulara yanıt bulmak kolay değil, düşünmek ve eylemek lazım; Türk insanının pek itibar etmediği şeyler bunlar, okumayı sevmeyen, yazmaya pek bayılmayan lakin, ha bire konuşan bir kitle…vara yoğa-boşa doluya…
Neden sordum bunları?
Çok basit iki örnek vereceğim: Her fırsatta, yurtdışında yaşayan Türklere yaşadıkları ülke vatandaşlığına geçmeleri önerilir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendilerine adına Mavi Kart denen bir belge verir. Bu belgenin dayanağı 5901 sayılı yasa. Ben bugüne kadar bu Mavi Kart'ın bir ….'a yaradığını tecrübe edemedim, edeni de görmedim.
Bu öncesi pembe sonrası mavi olan kart, Türkiye'de hiçbir resmi kurumda kaale alınmadığı gibi, özel şirketler tarafından da zerre kadar kayda değer bulunmuyor. Yerin dibine girilesi bir durum…Herhangi bir kurum-kuruluşa gidildiğinde 'başka kimlik var mı?' diye bir soru ve akabinde Mavi Kart'tan çok daha iyi tanındığı belli olan Alman kimliğine uzanan eller… İnsan düşünmeden edemiyor; kendi ülkende sana, yasa ile, Türk vatandaşlarının yararlandığı haklardan belli sınırlamalar dışında aynen yararlanabileceğini taahhüt eden bir belge verilmiş, ama kimsenin umrunda değil: Ne nüfus müdürünün umurunda ne de hükümet yetkililerinin. (Gülhane Parkı'ndaki ceviz ağacı sendromuna benzer bir durum)
Mavi Kart'ı kim tanıyor?
Birkaç ay önce Almanya'ya gelip basın mensuplarıyla bir kahvaltıda buluşan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, kendisine Mavi Kart ile ilgili yöneltilen bir soruya, 'o nedir ben bilmiyorum' demişti. Kimbilir belki de şaka yapmıştı (?!)… Bu tür tepki veren pek çok önemli şahsiyetle de muhatap olup şaşırmışımdır…Bu durumda, kurum ve kuruluşlarda da kanunların uygulanmasını beklemek safdillik olur tabii…
Ne ikametgah belgesi denen şeyi alabiliyorsun ne de sıradan bir telefon hattı alabiliyorsun bu maviyle…
Telefon hattı demişken, telefon hattı verilirken de artık turist muamelesi görüyorsun. Bu da bu sene çıkmış, her sene bir garabet çıkıyor. Resmen hattın adı turist hattı. 'Turist hattınız kullanıma açılmıştır' gibi smsler alıyorsunuz. Size normal numara verilmiyor çünkü, Mavi Kart denen belge bir işe yaramıyor, elinizdeki Alman pasaportu ile de haliyle turist muamelesi görüyorsunuz. Telefondan başlamışken turist olarak geldiğiniz ülkede mobil internet cihazınızı da kullanamıyorsunuz çünkü onu da kayıt altına aldırmanız gerekiyor.
Tabii ki bunu da yapamıyorsunuz çünkü, turist hattınızı kullanmak için telefonunuzu kaydettirdiyseniz mobil cihazınızı kaydettiremiyorsunuz, çünkü bir pasaporta bir imei cihazi kaydediliyormuş iki yıl içinde… Bu da yasa ile düzenlenmis yeni çıkmış . Yani bu telefon bozulsa atsam yeni telefon alsam gelecek yıl kaydetmeyecekler…bu nasil bir fişleme yöntemi ne kadar mantık dışı, ilkel… Yasa yapan, telefon ile mobil internet cihazı arasındaki farkı da bilmiyor olmalı. BTK (Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu) denen kurumun da umurunda degil zaten, kendileri yasa uygulayıcı konumunda: Açıklama beklediğinizde yasa böyle diyorlar… Merak ediyorum yasalari hangi yetkin ve uzman kişiler yapıyor…Mesela en basitinden telekomünikasyon ile ilgili olanları….
Türkiye'de yasalar vatandaşa –turiste(!?) hayatı zorlaştırmak için yapılıyor herhalde. Kurumlardaki memurlar da aynı şekilde, hizmet ettikleri kitleye en güzel çin işkencesi nasıl yapılır diye eğitiliyor sanırım… Bir ikematgah belgesi almak için belediyede 3 farklı kapı önünde kuyruğa girip sadece bir kullanımlık belge alınan tek ülke Türkiye'dir sanırım…Varsa başka ülke bilen el sallasın…Aynı şekilde kişinin kendi kullandığı telefonunu, hattını fişleyen tek ülke de Türkiye olmalı… Turistin beraberinde getirdiği mobil internet cihazını yasa ile kullanım dışı ilan eden ve onu iç pazarda yeni cihaz almaya zorlayan bir tür zorla mal satan tek ülke de yine Türkiye'dir sanıyorum…(Almadım cihazı elbette)
Almanya'ya gelip hayal pazarlayan siyasetçilere, onbinlerce kişilik salonlarda Tarkan muamelesi yapan kitleler, size seçme seçilme hakkı vereceğiz diyenlere safça inanan/inandırılan insanlar, Türkiye'de milletvekili seçilmek için kampanyalar yürütenler kendilerini paralayanlar, boşuna zaman kaybetmeyin artık, siz yoksunuz, yokuz, yoklar, yokum ;-)
Sizin burada canınız yansa bizim orada canımız yanar türü arabesk nağmeler yapanlar yalan söylüyorlar, size yapılan muamele bu ülkeye gelen Arap, Alman, İngiliz turiste yapılan muamele gibi, hiçbir farkı yok…sizin için en ufak bir kimlik düzenlemesi bile yapmayan bir ülkenin insanlarısınız, boşuna kendinizi paralamayın fasülye gibi nimetten saymayın, çünkü yoksunuz: İyi ki Almanya'da (veya başka bir ülkede) yaşıyorum diye dua edin hatta. J
Hülya Sancak