El aya giderken(!)

Hafta sonu DiTİB Braunschweig Camii’nde seçim vardı. Seçimden önce çok umutluydum. Bu seçimin çok daha farklı ve olgun bir hava içinde geçeceğini sanmıştım, ama olmadı. Çünkü Braunschweig’de 2 yıldır farklı bir yönetim görev aldı. Çok olumlu işler yapıldı. Çok somut adımlar atıldı. Ne yazık ki, bu yapılan güzel çalışmaların üyelere çok iyi yansıtılmadığını gördüm. Benim de içinde bulunduğum Dr.Murat Çalışkan ve Hakan Sesli ile oluşturduğumuz 'iştişare kurulunun yaptıklarını' çoğu anlamamış. Yani aslında bizler yönetimdeki bazı arkadaşlarımızla bereber 'bu sokağın en iyi dişcisi' mantığı ile Allah rızası için çalıştık. Burada hep ilklere imza attık. Cemaatimizin bizden beklentisi nedir diye anket yaptık?

Ayrıca daha sayamayacağımız hizmetler yapıldı. Bazılarının hayal edemediklerini bizler yaşama geçirip gümdemimize aldık. Seçimi yöneten divan kurulunun performansı çok kötü idi. Divan kurulunun şanına yakışacak ağırlığı ve hassasiyeti gösteremediler. Özellikle başkan çok aciz kaldı. Seçimden önce günlerce kafa yorarak hazırlanan ve kendilerini seçmenine tanıtma adına sunum yapmak isteyen Aykut Günderen ve Hayri Aydın’a müsade etmediler. Ben de bazı konularda özeleştiri yapmak için söz aldığımda sözümü kestiler. Oysa ben orada başta 'yönetim tarafından görevlendirelen danışma kurulu üyesi ' olarak bulunmakta idim. Gördüm ki, biz de o 'İLETİŞİM' olgunluğuna hala erişememişiz. Çok ama çok üzücü...

Oysa ki, bir adayın kendi projelerini kendisine oy verecek üyelere anlatmasından daha doğal ne olabilir? Neden böyle davrandılar? Neden böyle bir şey yaptılar, anlamış değilim... Umarım DİTİB’deki görevli yöneticilerimiz divan kurulu başkanı ataması konusunda bundan sonra daha titiz davranırlar. Kaldı ki, o sunum hazırlanmasında Aykut Günderen, Hayri Aydın, Dr.Murat Çalışkan gibi arkadaşlarıma ben de katkıda bulundum. Heyecanla Braunschweig DİTİB’in 2020’ye kadar olan yol haritasını çıkartıp anlatalım dedik, ama olmadı... Yeni Cami projesi, gençlerden oluşan gölge yönetim uygulaması,üye sayılarının artması, çok farkı sosyal ve kültürel etkinlikler, şehirdeki mülki idareler ile çok harika ilişkiler vb...

Bu sunumun başında 1985 yılından bu yana katkısı olan büyüklerimize teşekkür, övgü, minnet duyguları vardı... Onları takdir vardı. O günlerin zor şartlarında bu derneği yaşatıp bu günlere sadece 'ibadet yeri olarak' taşıdıkları için. Biz onlar için bunları düşünürken onlar bizler için ne düşünmüşlerdi?Oysa ki, bazı büyüklerimizin artık derneklerimizin caminin fiziki yapılarının dışında çok daha etkin işler yapmak suretiyle ayakta kalabilme şanşı olduğunu bilmeleri ve anlamaları gerekiyor. Artık derneklerimiz 'TÜZÜĞE UYGUN' yönetilmelidir. Aksi halde bunun hesabını kimse veremez. Ama onlar bizleri dinlemek istemediler. Onun ötesinde doktor ünvanlı arkadaşımızın ünvanı ile alay etme cesaretini gösteren cahillere rastladım.

Halkımızın dertleri ile dertlenen, gece gündüz çalışan bizleri 'öcü' gibi görmelerini anlamadım. Bu kompleks nedendir? Sorun ne? Aklın yolu bir değil mi? Özellikle Osman Bayrak isimli bir kurucu üye büyüğümüzün davranışı benim tüylerimi ürpertti. 'Burayı ben kurdum,ben yaşatırım. DiTİB de neymiş?' demesi beni şok etti. Sanki 'ben herşeyi bilirim' edası içinde olması çok üzücüydü. Hala o yaşına rağmen 'dinlemeyi bilmemesi, sesini yüksetlerek konuşması, ilimle iştikal edenlere saygısının olmaması' hiç mi hiç hoşuma gitmedi. Oysa dinimizin insani ilişkiler konusunda ölçüleri açık. İlim ve irfanla uğraşanlarla, hoşgörü ve alçak gönüllükle ilgili ayetler çok açık ve net. Peygamberimizin yaptıkları davranışları ve uygulamalar da belli. Bunu hissetmeyen kalplere Allahım hidayet versin. Ne diyeyim? Geçmiş dönmede başkan olan sevgili Zekeriya Uzun’un seçim öncesi ve seçim esnasındaki tavrını da anlamış değilim.Umarım o da bu garip tavırların farkına varmış bundan ders almışır.

 

Umarım gelecek günler aydınlık olur.

 

Bayram Aybastı

b.aybasti@hotmail.de