Ruhr Kitap Fuarı’nın ardından
Almanya‘nın Ruhr bölgesi, Türkiye’den gelen insanların en yoğun olarak yaşadığı bir endüstri bölgesidir. Almanya’nın bu ilginç bölgesinin sadece endüstri merkezi olma niteliğini son yıllarda yavaş yavaş yitirmeye başladığı, buna bir de kültür merkezi olma niteliğinin eklendiği dikkat çekiyor. Bölgenin bu niteliğine uygun bir etkinlik de, altı yıldan beri düzenlenen, bu yıl da 22 – 31 Ekim tarihleri arasında Essen kentinde gerçekleştirilen 2010 Ruhr Kitap Fuarı... Ruhr bölgesi ile İstanbul’un bu yılki ortak yanları da, 'Avrupa Kültür Kentleri' olarak belirlenmiş olmasıydı. Bu nedenle de 2010 Ruhr Kitap Fuarı’nı düzenleyenlerin seçtikleri slogan da 'Liestanbul', yani 'İstanbul’u okuyorum' idi. Türkiye ve Almanya’dan onlarca yazar, şair, eleştirmen, gazeteci, sözün kısası edebiyatçının katıldığı bu fuarın altı yıllık süre içinde gösterdiği büyük atılım ve olumlu gelişmesinde büyük payı olan isim ise, Fikret Güneş’di... Fikret Güneş, kendisiyle 2010 Kitap Fuarı’nın kapanmasına sayılı saatler kala yaptığımız söyleşide altı yıllık kültür koşusu hakkında şunları söyledi:
FUAR KAVRAMININ İÇİ BOŞALTILIYOR
' Ben Essen Üniversitesi’nde Türk Edebiyatı tahsili yaptım. Türkçe öğretmeni olmak için... Kitap sevgim aslında oradan geliyor. Ama daha sonra öğretmenlik yerine kitapçılığa yöneldim ve ekmeğimi bu yoldan kazandım. Kitap deyince, akla 'yazar' gelir, 'okur' gelir, hemen ardından da 'yazarla okuyucunun buluşması' gelir. Bu nedenle diğer arkadaşlarla bu fuar konusu üzerinde durmaya başladık. Sonra 2005 yılında epeyce eksiklikleri olan ilk Ruhr Kitap Fuarını gerçekleştirdik. Aslında bu fuar yine de başarılıydı, ama ekonomik açıdan bir hüsran oldu. Ancak yılmadık, yazar olsun, okur olsun gelenler yaptığımızın doğru olduğu hissini verdiler. Devam ettik, üç – dört- beş derken, geldik bu noktaya... Bir de baktık ki, ailemiz iyice büyümüş... Bu büyüme her açıdan gerçekleşti, hem gelenlerin sayısı arttı, hem de fuara katılan yazar ve şairlerin sayısı... Bugün sona ermekte olan 2010 Ruhr Kitap Fuarı’na ilişkin son sayılar var elimde... Bu fuara on gün içinde gerek burada Essen Üniversitesi’nde, gerekse diğer okullarda ve mekanlarda düzenlediğimiz okumalara, yazar ve şairlerle buluşmalara katılan dinleyici – okur sayısı 8.000’e ulaştı. Bu muazzam bir artış... Sergilenen kitapların sayısı da 30.000’e yükseldi. Bu kitaplar da geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Bu arada şuna dikkat etmeye çalışıyoruz. Ne bir cemaate, ne bir siyasal gruba hiçbir yere yakın olmadan bu fuarı düzenliyoruz... Biliyorsunuz, fuar kavramının içi boşaltılıyor ve fuar adı altında belli cemaat, grup veya kuruluşun etkinliğini görüyorlar. Ruhr Kitap Fuarı’nda öyle değil... Bunu da katılımcılar değerlendiriyorlar. Yazarlara gelince... Sadece beş gün süren ilk fuarımıza dört – beş yazar katılmıştı... Bu yıl ise, on gün içinde Türkiye ve Almanya’ dan gelen 30’un üzerinde, yazar, şair, araştırmacı, konuşmacı katıldı, fuara!...'
2010 Ruhr Kitap Fuarı’nda dikkat çeken katılımcı yazar, şair, gazeteci, araştırmacılardan bazıları şunlar idi:Zülfü Livaneli, Sunay Akın, Ayşe Kulin, Buket Uzuner, Doğan Hızlan, Dehen Altıner, Doğu Ergil, Osman Okkan, Filiz Ali, Ertuğrul Özkök, Kai Diekmann ve Hasan Cemal... Essen’de düzenlenen Ruhr Kitap Fuarı’na katılan yazar, şair ve diğer katılımcıların Türkiye ve Almanya’dan gelmeleri de bu kitap fuarının başlıca özelliğini ve işlevini kendiliğinden ortaya çıkarıyor. Fuar organizatönüFikret Güneşbu konuda da şunları dile getiriyor:
FUARIN HEDEFLERİ
'... Bizim bu fuarı düzenlemede güttüğümüz üç hedefimiz var. Birincisi, Türkiye’den yazarlar ve kitapları aracılığı ile buradaki Türklere, Türkiye’den gelen insanlara kitap okumayı sevdirmek ve onların Türkçeyi daha iyi konuşmalarına katkıda bulunmak... Hangi dili daha iyi konuşmak istiyorsanız, o dildeki kitapları okumak zorundasınız. İkinci hedefimiz, Türkçe’den Almancaya çevrilmiş kitapları biraraya getirmek... Çünkü bu kitapları hiçbir yerde birada bulamazsınız. Bu kapsamda Almanlara da Türkiye’nin edebiyatını sunarak onların bu kitapları okumalarını sağlamak, Türkiye’yi birkaç haftalık bir tatil ülkesinden ibaret bir ülke konumundan kurtarmaya katkıda bulunmak... Üçüncü hedef de Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkileri irdelemek... Çünkü bu iki ülke arasındaki ilişkiler çok köklüdür, sadece 1961 yılında imzalanan iş göçü anlaşması ile başlayan gelişmelerden ibaret değildir. Bunun daha öncesi vardır. Almanya’dan Türkiye’ye sığınan, oradan Almanya’ya gelenler var. Bu nedenlerle bu fuar üç boyutlu bir fuar olarak da adlandırılabilir...'
2010 Ruhr Kitap Fuarı’nın ilk iki gününe damgasını vuran ise, ne bir yazar, ne de bir şairdi. Bu kişi, fuara onur konuğu olarak katılan, Türk edebiyatını Alman okurlara tanıtma konusunda bir duayen olarak tanımlanabilecek bir çevirmen, Cornelius Bischoff’du... Cornelius Bischoff’un niçin Ruhr Kitap Fuarı’nda başköşeye oturduğunu da fuar organizatörü Fikret Güneş şöyle açıklıyor:
CORNELIUS BISCHOFF TÜRKİYE’YE VEFA BORCUNU ÖDEDİ
'... Biz bu fuarda sadece Cornelius Bischoff’un değil, başka çevirmenlerin Türkçe’den Almanca’ya çevirdikleri kitapları da sergileyerek, Türk edebiyatının Alman okurlara aktarılmasında çevirmenlerin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya çalıştık. Cornelius Bischoff bu çevirmenlerin başında geliyor. Biz kendimizi artık Türk edebiyatının Almanya’da tanıtılması noktasında önemli bir etkinlik olarak görüyoruz. Aslında bunu ilk yapan biz değiliz. Türkçe romanların Almancaya kazandırılması noktasında ilk adımları atan çevirmen ve kitapevlerinin başlattıkları hizmeti devam ettiriyoruz. O anlamda her yıl onur konukları da Türkiye ile Almanya arasında, Türklerle Almanlar arasında ister yazar ve şair, ister çevirmen, ya da siyasetçi olarak iki tarafın birbirlerine yakınlaşması, birbirlerini anlamasını sağlama açısından önemli görevler üstlenmiş olan kişiler arasından seçiliyor. Cornelius Bischoff da Yaşar Kemal gibi Türk edebiyatının önemli bir isminin eserlerini Almanca’ya kazandırılması, aktarılması ve algılanmasını sağlamada çok önemli bir rol oynamıştır... Cornelius Bischoff’un en büyük özelliklerinden biri de, Alman faşist Hitler rejiminden kaçarak Türkiye’ye 1939 yılında sığınan bir Alman ailenin çocuğu olması... Orada okula gidiyor, üniversiteye başlıyor, daha sonra Hamburg’da bitiriyor ve Türkiye’de öğrendiği Türkçeyi Almanya’da geliştiriyor, en önemlisi de ailesine kucak açan Türkiye’ye olan vefa borcunu ödemek üzere Türk edebiyatını Almancaya çevirmek için kollarını sıvıyor. Çok da güzel yapıyor, çünkü bu konuda bir çığır açıyor. Sadece Bischoff değil, o devirde Türkiye’ye sığınan çok sayıda Alman gazeteci, bilim adamı, sanatçı var... Onlar da kendi alanlarındaki hizmetleriyle Türkiye’ye vefa borçlarını ödemişlerdir. Ama bizim açımızdan, bir kitap ve edebiyat fuarı olmamız nedeniyle bu yılki fuara Zülfü Livaneli’nin 'Türkiye’ye vefa borcunu Türk edebiyatı eserlerini Almancaya çevirme hizmetini yerine getirerek kat ve kat ödemiş ilk kişi' olarak tanımladığı Cornelius Bischoff’u seçtik. Bugün Türk edebiyatı Almanya’da ilgiyle okunuyorsa, bunda Cornelius Bischoff’un payı çok büyüktür...'
Toplam on gün süren ve 31 Ekim Pazar akşamı Essen’de 'Şiirsel İstanbul' başlıklı bir sunumla sona eren 6. Ruhr Kitap Fuarı gelecek yıl edebiyatseverlerin karşısına nasıl bir kitap fuarı olarak çıkacak? Bu son soruyu da Ruhr Kitap Fuarı organizatörü Fikret Güneş şöyle yanıtladı:
SENEYE FUARDA BAŞKA BİR ÜLKE VE KÜLTÜR DE OLACAK
'...2011 yılı, Almanya’ya Türkiye’den işçi göçünü resmen başlatan anlaşmanın imzalanmasının 50. yıldönümü. Bu nedenle gelecek yılki Ruhr Kitap Fuarının da ana konusunu, Almanya’daki Türk insanının buradaki durumu, uyum tartışmaları oluşturacak. Bunun yanında yine gelecek yıl gerçekleştirmek istediğimiz bir de yenilik var. Bilindiği gibi bu fuar Ruhr bölgesinde gerçekleştirilen bir kitap fuarı ve Türk edebiyatı ağırlıklı... Ama Ruhr bölgesinde yabancı olarak sadece Türkler yaşamıyor, çok farklı kültürler birarada... O nedenle gelecek yılki Ruhr Kitap Fuarı’nda bir günlüğüne bir başka ülkenin kültürü ve edebiyatını bir günlüğüne konuk edeceğiz. Bu farklı kültürün hangisi olacağı henüz kesinleşmedi. Bu, İspanyol olabilir, Yunan olabilir. Rus olabilir, Polonya olabilir, farketmez, ama önümüzdeki yıllarda bir günü farklı bir kültüre ayırarak, çok daha farklı kültürlü ve dilli bir Ruhr Kitap Fuarını gerçekleştirmek istiyoruz...'
Söyleşi : Işık Selen