-
Aa
+
 19/09/2012

Almanyalı Türklerin gözü

Bir zamanlar bir yerde okuduğum güzel bir söz var. Söz aynen şöyle: '

Çok mütevazı olma gerçek zannederler.' Ortalıkta sahte kahramanların cirit attığı bir cemiyette mütevazı davranırsanız, bu tevaazu hakikat olarak kabul edilebilir. Girişi bu sözle yapmamın sebebini birazdan anlatmaya çalışacağım. Dr. Harun Akgül’ü yaklaşık 4 yıldır tanıyorum. Ama bu dört yıl içerisinde belki de sadece 4-5 defa görüşmüşlüğümüz vardır. Onunla Essen Üniversitesi’nin Göz Kliniği’nde baş hekim (Oberarzt) olarak çalıştığı dönemde ilk defa uzun süre görüşme imkanım oldu. Çok iyi tanışmamamıza rağmen, görüşmede karşımda bir başhekim gibi değil, yıllardır tanışıyor olan bir dost gibi davranmasını şaşkınlıkla karşıladım. Çünkü burada doğan birisi olarak hem Türkçe’ye hakimiyeti hem de davranışlarıyla adeta farkı farkediliyordu. Kısacası ilk karşılaşmamızda beni olumlu yönde şaşırtmıştı. Aradan bir iki yıl geçtikten sonra bir gün gazetelerde onun mesleğinde çok önemli bir buluşa imza atması sebebiyle Dr. Georg Ödülü (Dr. Georg Preis)’ne layık görüldüğü haberini okudum. Bu ödülü daha anlamlı kılan bir tarafı daha var. Normalde her yıl verilen bu ödül altı yıldır verilmeye değer bir çalışma olmamasının ardından Harun Akgül’e veriliyordu. Alın teriyle hakkettiği bu gururu ifade ederken bile çekinerek söyleyen Harun Akgül ile Köln’de meslektaşı Dr. Doğan Bağcı ile birlikte açtıkları Almanya Göz Merkezi’nde zevkli bir söyleşi yaptık. Mütevazı ve aynı zamanda samimi tavrı söyleşiye de yansıdı. Şimdi isterseniz lafı fazla uzatmadan 'Almanyalı Türklerin gözü' olarak adlandırdığım Harun Akgül’ü dinleyelim.

AİLEMİN KATKISI ÇOK BÜYÜK

Kısaca okurlarımıza kendini tanıtabilir misin?

1977 Almanya Heidelberg doğumluyum. 1996 yılında lise bitirme sınavını (Abitur) verdikten sonra Heidelberg Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okudum. Tıp tahsilimin ardından Essen Üniversitesi Göz Kliniği’nde Prof. Bornfeld’in yanında asistan olarak görev aldım. Orada 5 yıl uzmanlığımı yaptım. Uzmanlığımın ardından aynı hastahanede üç yıl başhekim olarak çalıştım. 2010 Mayıs ayında Köln’ün merkezinde Almanya Göz Merkezi (Augenzentrum am Ring) adında bir muayenehane açtık. O günden bu yana faal bir şekilde görevimizin başındayız.

Biraz da bu günlere gelmende önemli katkıları olduğunu tahmin ettiğim ailenle ilgili neler söylemek istersin?

Ailem Malatya’dan Almanya’ya gelmiş. Ailem yaklaşık 30 yıldır Almanya’dalar. Babam Almanya’ya gelmeden önce İller Bankası’nda çalışmış. Sonra önce babam Almanya’ya gelmiş, daha sonra annem gelmiş Almanya’ya. Annem ev hanımı. Babam da o zamanki adıyla Ankara Yüksek Teknik Okulu mezunu. Almanya’ya geldiğinden bu yana Heidelberger Druck Maschinen (Heidelberg Baskı Makinaları) şirketinde eğitimiyle eş değer olmayan bir işte çalıştı. Bu durumun içinde bir ukde olarak kaldığını da zaman zaman konuşurken hala duyarım. Şu anda emekliliğin tadını çıkarıyor. Kız kardeşim işletme ablam da hukuk okudu. Ailem sağ olsunlar hem bana hem de ablam ve kardeşime her zaman destek olmuşlardır. Her üç haftada bir devam ettiğimiz okula gelip gidişatımız ile ilgili bilgi aldıklarını hatırlıyorum. Bu günkü durumuma gelmemde ailemin katkısı çok büyüktür.

Dr. Harun Akgül - Almanya Göz Merkezi

ÖNEMLİ BİR BULUŞ VE ÖDÜL SAHİBİ

Konuşmalarında pek bahsetmediğin, ancak çok önemli bir ödülün de sahibisin. Biraz bahsedebilir misin bu ödülden?

Bu ödülün ismi Dr. Georg Ödülü (Dr. Georg Preis). 2010 yılında Essen Üniversitesi Göz Kliniği’nde çalışırken bana bu ödülü layık gördüler. Bu ödül göz tedavisinde mikrocerrahi alanında özel ya da başarılı işlere verilen bir ödül. Belki şunu da ifade etmekte fayda var. 2010 yılında kadar 6 yıldır kimseye verilmemiş bu ödül. Essen Üniversitesi’nde çalışırken daha çok göz tümörleri üzerinde yoğunlaştım. Bu konuda bilimsel dergilere makaleler yazdım. Bu süre içerisinde göz içerisinden göze herhangi bir hasar vermeden parça almaya yarayan mikrocerrahi bir alet icat ettiğim için bu ödüle layık görüldüm. Bulduğum bu alet dünya çapında göz tümörü merkezlerinde kullanılıyor.

Bu buluşunun patent hakları kime ait?

Malesef Almanya’da adil olmayan bir uygulama var. Şayet siz bir yerde çalışıyorsanız ve bu çalıştığınız süre içerisinde bir buluş yapmışsanız, bu buluşunuzun patent hakkı çalıştığınız kuruma kalıyor. Yani başka bir ifadeyle kanun koyucu 'sen o hastahanede çalışmasaydın, bu buluşu yapamayacaktın' demek istiyor. Bundan dolayı patent hakkı o zaman çalıştığım üniversiteye verildi. Eğer üniversite bu hakkından feragat ederse, patent hakkı o buluşu yapana verilebiliyor. Bu buluş üzerinde çalışırken de ticari bir amaçla çalışmadım. Bu alet olmadan da göz içerisindeki tümörlerden parçalar alınıyordu, ancak biraz travmatik alınıyordu. Bu alet sayesinde göze travma vermeden, tabiri caiz ise, nokta atışıyla, çok küçük mikroskobik bir parça alınarak göz zedelenmeden bu muayene yapılabiliyor. Alınan parça ise patolojik testlere uygun kombine bir parça.

Üniversite en azından 'sizin bu kadar emeğiniz var, bundan dolayı şu kadar hakkınızdır' demiyor mu?

Bulduğum aleti yapan şirket ile üniversite arasında yapılan anlaşmanın detaylarını bilmiyorum. Bu konuda beni hoşnut kılan şu oldu. Bu aleti alanlar aletin üzerinde 'Akgül’ün bulduğu Essen Biyopsi Aleti' ibaresi yazıyor. Bu da benim için tek teselli kaynağı diyebilirim. Buluşuna imza attığımız bir aletin üzerinde bir Türk’ün isminin olması beni gururlandırıyor. Bu işin ticari boyutunu hiç düşünmüyorum. Almanya’da yetişmiş bir Türk genci olarak bu alanda bir iz bırakmış olmak oldukça gurur verici bir durum.

Sen konuşurken dikkatimi çekti. Bunu sormadan yapamayacağım. Bu başarıdan söz ederken anlatmaktan çekinir gibi bir halin var. Oysa bu başarının sahibi sensin ve bunu gururla ifade etme hakkı da sana ait olmalıyken bu çekingenliğin sebebi nedir?

Ne zaman bu konu açılsa, kendi kendimin reklamını yapar gibi bir duygu oluşuyor bende. Bunu istemiyorum. Bu alanda çalışan meslektaşlarımız belki bu aleti biliyorlardır. Tümörle ilgilenmeyen meslektaşlarımızın da bildiklerini sanmıyorum. Bu konuyu meslek dışında anlatmam bende sanki kendi reklamımı yapıyormuş gibi bir duygu oluşturduğundan bu konuya pek girmiyorum.

NEREDEN GELDİĞİMİZİ UNUTMADAN ÇOK ÇALIŞMALIYIZ

50 yılın ardından şöyle geriye baktığımızda ağızlarındaki dişlere bakılarak Almanya’ya işçi olarak kabul edilen ilk kuşağın çocukları bu gün itibarıyla Almanya’da bir çok alanda başarılı olmuş durumdalar. Geriye dönüp o ilk kuşağın Almanya serüveninin başladığı 1960’lı yıllara baktığında neler hissediyorsun?

Belki de babalarımıza öyle bir muamele yapıldığı için bu gün ben ve benim gibiler bu duruma geldiler. Olayı böyle de yorumlayabiliriz. Babamın ve annemin Almanya’daki konumu benim gece gündüz azimle çalışıp böyle bir başarıyı yakalamama sebep oldu diyebilirim. Zaman zaman yaşanılan olumsuz tecrübeler de insanın azminin yükselmesine sebep oluyor. 'Ben yabancıyım zaten başaramam' anlayışı doğru bir anlayış değil. Gayreti ve çalışmayı elden bırakmamak lazım. Gerçekten istenirse, Almanya’da başarılamayacak bir şey yok. Belki okuyanlar hayal gibi algılayacaklar, ancak Almanya’da yabancı birinin bir başbakan ya da cumhurbaşkanı olması bana göre mümkün. Maça başlamadan 'kaybettim' diyerek bu gibi başarılar elde edilemez. Öz güven ve çalışmak başarıyı da beraberinde getirecektir. Her ne kadar Almanlardan iki kat daha fazla çalışılmak zorunda olunsa da. Başka önemli bir konu daha var. İnsanların kendilerinin ya da babalarının nereden geldiklerini unutmamaları gerekiyor.

Dr. Harun Akgül - Almanya Göz Merkezi

ALMANYA’DA YAPACAKLARIMIZ VE SORUMLULUKLARIMIZ VAR

Son yıllarda eğitimli yabancı gençlerin Almanya’yı terkettikleri yönünde haberler çok sık duyulmaya başlandı. Böyle tercihte bulunanlara neler söylemek istersin?

Bu konuda söylenen ve yazılanları bir kenara bırakarak ifade edeyim ki, ben Türkiye’ye ya da başka bir ülkeye gitmek istemiyorum. Bizler burada doğduk burada büyüdük ve eğitimimizi burada aldık. Bu ülkede bizden sonra gelecek olan nesil icin yerine getirmek durumunda olduğumuz sorumluluklarımızın olduğunu düşünüyorum. Buradan gitme kararı alırsam, buradakileri yüz üstü bırakıp gidiyormuş gibi bir duygu oluşuyor bende. Beni tanıyanlar bilirler. Sadece işimle değil, aynı zamanda gençlerle de ilgileniyor ve mümkün olduğunca onlarla da beraber olmaya gayret gösteriyorum. Onlara umut veriyor, onları motive etmeye çalışıyorum. Almanya’dan göç edenlerin durumunu sanki kolayı tercih etmek gibi görüyorum. Burada bütün yolları denedikten sonra Türkiye ya da başka bir ülkeyi tercih edenleri bir şekilde anlayışla karşılarım. Ama hiç bir gayret göstermeden hemen Almanya dışına çıkmak biraz sorumluluktan kaçmak gibi geliyor. Zira biraz önce dediğim gibi, bizim kuşağın burada yerine getirmesi gereken bir dizi sorumlulukları var.

Bunca yıldır bilim dünyasının içerisinde çeşitli kademelerde çalıştın. Hiç bir ayrımcılık ya da yabancı düşmanlığı ile karşılaştın mı?

Bu konuda çok kötü tecrübelerim olmadı. Özellikle Almanya’da 50 yaş ve üzeri kuşağı siyah saçlı bir hekim olarak tedaviye başlarken bir soğukluk duyduklarını hissediyorum. Her şey dilde düğümlendiği için belirli bir süreden sonra normal bir ilişki kurulabiliyor. Örneğin Köln’de bu kadar göz doktoru varken bizim hastalarımızın %60’lık bir bölümü Alman hastalardan oluşuyor. Almanlar da bu noktada kalitenin farkındalar. Ben Heidelberg’den geliyorum. O bölgede böyle bir ayrımcılık yaşamadım. Belki başka bölgelerde bu tür ayrımcılıklar olabilir.

Daha önce üniversite hastahanesinde çalışıyordun, şimdi ise ortağınla birlikte bir klinik işletiyorsunuz. Bir tercih yapman gerekise hangisini tercih edersin?

Üniversite hastahanesinde çalışma ortamım çok iyiydi. Bu iki şeyi doğrudan kıyaslamak oldukça zor. Burada kendi işimizin patronu durumundayız. Çalışma saatlerini kendim belirliyorum. Burada bütün organizasyon bizim elimizin altında. Orada mesela böyle bir şansımız yoktu. Essen Üniversite Hastahanesi’nin hakkını teslim etmem lazım. Orada güzel bir eğitim aldım. Bu konuma gelmemde oranın önemli bir payı vardır. 2010 yılında açtığımız bu muyenehane beni çok mutlu ediyor. Sabah akşam daha iyi olmak için ortağım Doğan Bey ile beraber çalışıyoruz.

Dr. Harun Akgül - Almanya Göz Merkezi

ÖNÜMÜZDEKİ YILLARDAKİ EN ÖNEMLİ SORUN TÜRKÇE OLACAK

Almanya’da sizden sonraki kuşağın geleceğini nasıl görüyorsun?

Ortalama her gün 4-5 Türk genciyle karşılaşıyorum. Buraya muayene olmak için geliyorlar. Karşılaştığım gençlerin neredeyse tamamı malesef Türkçe iletişim kurmaktan çekiniyorlar. Bazıları bir kelime bile Türkçe konuşmuyor. Bu gençlerin ya da çocukların velilerinin ise bu durumu izah etmeleri daha vahim. Onlar bu durumu 'Almanya’da yaşıyoruz, Türkçe bilmesine gerek yok' gibi benim anlamakta zorlandığım bir gerekçeyle açıklamaya çalışıyorlar kendilerince. Bana göre konuşulabilen her dil o kişiye önemli avantajlar sağlar. Galiba gerekli önlemler alınmazsa önümüzdeki dönemdeki kuşakların en önemli sorunlarından birisi Türkçe olacak. Almanca ve Türkçe’yi bilen yeni nesil her iki ülke için çok önemli işler yapabilir. Benim gelecek kuşaklara tavsiyem öncelikle şudur. Mutlaka iyi bir meslek sahibi olsunlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, yaptıkları işi en iyi şekilde yapmaya çalışsınlar. Türk oldukları için çekinmesinler. Bu kesinlikle bir eksiklik değildir. Hep ileriye baksınlar. Aileler de çocukların kendine olan öz güvenlerinin artması için çocuklarıyla ilgilensinler. Belirli aralıklarla okula mutlaka gitsinler ve çocuklarının eğitimleri ile ilgili okul idarelerinden bilgi alsınlar.

RESİMLERLE ALMANYA GÖZ MERKEZİ

Almanya Göz Merkezi’nde hangi muayene ve operasyonlar yapılıyor?

Almanya Göz Merkezi’nde bu gün itibariyle 5 personelimiz var. Bünyemizde TÜV Hijyen Sertifikalı ameliyathanemiz var. Göz ve göz hastalıkları ile ilgili bütün muayenelerin yapıldığı bir göz merkezi oluşturduk. Muayenehanemizde kullandığımız aletler son teknolojik aletler. Ameliyat olarak da özellikle lokal anesteziyle yapılacak ameliyatların tamamını muayenehanemizde başarıyla yapıyoruz. Gerek ameliyathanemizde gerekse muayenehanemizde TÜV ve Hijyen sertifikamız var. Böyle bir zorunluluğumuz olmamasına rağmen bu sertifikaları hastalarımıza en iyi hizmeti vermek amacıyla aldık. Bu sertifikalar kolay alınmıyor. Hijyen sertifikasını sağlık müdürlükleri ile çalışan özel labaratuvarlar veriyor. Sertifikaları veren makam her yıl sertifika verilen merkezleri kontrol ediyor. Aynı kalitede hizmet verilmiyorsa, bu sertifikalar uzatılmıyor.

TEDAVİDE VİCDANINIZLA BAŞ BAŞA KALIYORSUNUZ

Biraz önce konuşurken 'önlüğünü çıkararak hastayı muayene edersen, hastanın cebine bakarsın' dedin. Bunu biraz açabilir misin?

Almanya’daki sağlık sistemi gereği doktorlara bir kota uygulaması var. Hastayı muayene ederken doktor kimliğinizi bir kenara bırakıp olaya ticari olarak yaklaşırsanız, hastayı hasta olarak değil, size para kazandıracak bir obje gibi görmeye başlarsınız. O zaman da sağlıklı bir tıp olmaz. Eve gidip kendinizle baş başa kaldığınızda vicdanınızın rahat olması lazım. Hastalar sizin onlara uyguladığınız tedavilerin ne kadar gerekli olup olmadığını tesbit edemeyecekleri için, biraz daha fazla para kazanmak için gereksiz bir takım muayenelerin de yapılmaması lazım. Ama bazı meslektaşlarımızın olayı tamamen ticari olarak gördüğünü üzülerek gözlemliyoruz. Ben bunu doğru ve dürüst bir davranış olarak görmüyorum. Bu anlayış tıbbın ruhuna da aykırı bir durum. Bu sonuç bir bakıma Almanya’daki sağlık sisteminin bir ürünü olarak karşımıza çıkıyor. İnsanlar size keyfinden değil, sorunları olduğu için güvenerek geliyorlar. Bu güvene hem layık olmak hem de istismar etmemek kutsal bir görevdir aynı zamanda.

Bundan sonraki hedeflerinden biraz bahsedebilir misin?

Benim en önemli hedefim, nerede çalışırsam çalışayım, mesleğimde başarılı olmak. İnsanların gözleriyle sorunu olduğunda, akıllarına ilk gelen merkezlerden birisi olmak. Almanya Göz Merkezi olarak bu imajı Almanya geneline yaymayı başarabilirsek, hedefimize ulaşmış sayacağım kendimizi. Bu hedefe ulaşma yolunda muayene ve hizmet anlayışımızdan taviz vermeyi hiç düşünmüyoruz. Bence bu anlayış da bizi güçlü kılan en önemli özelliklerden bir tanesi. Mesleki açıdan başka bir hedefim daha var. Akademik hayattan uzak kalmak istemiyorum. Bu nedenle bir üniversitede öğretim üyesi olarak tecrübelerimi mesleğe yeni başlayacak olan meslektaşlarıma da aktarmak istiyorum.

Söyleşimizin benim açımdan en zevkli ve dinlendirici bölümüne geldik. Sana söyleyeceğim kelimeler sende nasıl bir çağrışım yapıyor?

Göz: Hayata açılan pencere.

Operasyon: Gerekli yerde yapılması gereken müdahale.

Lazer: Teknoloji

Türkiye: Vatan

Almanya: İkinci vatan

Hastahane: Sağlık kurumu

Hasta: Beden ve ruh sağlığı bozuk olan

Almancı: emektar

Aile: Her şeyim.

Bu zevkli ve bilgilendirici sohbet için çok teşekkür ederim.

Ben de size ve şahsınızda tüm Almanya Bülteni çalışanlarına teşekkür ederim.

Söyleşi: Arif Şentürk – (Almanya Bülteni)