(SON)un başlangıcı
Göçün 50. yılını yakın geçmişte kutladık. Almanya´daki Türklerin geçmişini ne zaman düşünsem hemen kısa bir muhasebe yapar ve: 'Geçen bu kadar yıl içerisinde neler doğru neler yanlış yapıldı ?' sorusunu sorarım kendi kendime. Çoğumuz gibi bu soruya kendi kendime cevap arar dururum. Almanyalı Türkler ile ilgili yapılan konuşmalarda beni en çok rahatsız eden cümlelerden birisi de: 'Buraya işçi olarak gelenler belirli bir süre burada çalışıp tekrar dönmek için gelmişlerdi, fakat bu böyle olmadı ve dönemeyip artık buranın bir parçası oldular.' cümlesidir. Bu cümle yaşanmış bir gerçeği anlatması bakımından doğrudur, fakat o kadar çok tekrarlanmıştır ki, artık bu veya buna benzer bir cümle duyduğumda rahatsızlığımı gizleyemem. Bu rahatsızlık, bu cümleye karşı bilinçaltımda oluşan protestodan kaynaklanır ve söyleyenlere hep şunu sormak isterim: Madem buradaki Türklerin Almanya´da kalıcı olduklarını tesbit ettiniz, o zaman bu söylediğiniz doğruysa, burada yaşayan Türklerle ilgili niçin mahalli çözümler üretmeye katkıda bulunmak için bir hareket başlatmıyorsunuz ?
Aslında bilinçaltımdaki protestonun gerçek sebebi, yukarıda yazdığım ve etrafta bozuk plak gibi tekrarlanan cümlenin içerisinde bu soruna yönelik bir çözüm teklifi olmamasındandır.
Tenkit etmek çok kolaydır. Zor olan ve hızla yapılması gereken şey, yanlış kabul ettiğimiz şeyleri düzeltmeye yönelik ilk adımları atmaktır. Yani sözleri bırakıp iş üretmektir. Çalışanlar ve üretenler her zaman konuşanların önünde olmuşlardır. Bizler artık bu işin lafazanlığını yapanlardan olmayacağız. Senelerdir buralı olduğumuzu iddia edenlerin büyük bir kısmı Almanya siyasetinde, sosyal ve iş hayatında, sağlık sektöründe, kısacası bu ülkedeki insanların nelerle meşgul olduklarından bihaber olarak burada yaşamayı sürdürdüler. Her insan kendi veya atalarının doğduğu ülkeyi doğal olarak farklı bir yere koymalıdır. Ben buna karşı değilim. Ancak, insan hangi ülkede yaşamaya karar verdiyse o ülkede neler olup bittiğinden de haberdar olmalıdır. Aksi halde başkalarının kendisi için hazırladıkları gündemde erirler. Bunun sonunda da tabi ortaya arabesk bir tablo ve edebiyat çıkar. Bu girdaba girenlerin çıkmaları da son derece zordur.
Bizler bu tesbitten hareketle baş başa verip artık buralı olduğu tartışmasız bir gerçek olan Almanyalı Türkler´e yönelik bir (online) gazete çıkarmaya karar verdik. İşte ALMANYA BÜLTENİ bu düşüncenin ürünü olarak doğdu. Buradaki gündemi ne kadar iyi bilir ve burada bizimle ilgili konularda konuşulanlardan ne kadar haberdar ve bilgili olursak, buradaki sorunlarımızın çözümünde o kadar etkili olabiliriz. Gazetemizin içeriği konusunda fazla bilgi vermeyip bunu okuyucularımızın takdir ve anlayışına bırakmak istiyorum.
YOL AYRIMINDAKİ ALMANYALI TÜRKLER
Fakat bir gerçeğin altını da özellikle çizmekte fayda görüyorum. Almanya´daki Türkler 45 yılın ardından çok önemli bir yol ayrımına gelmişlerdir. Bu yol ayrımı artık kaliteli bir temsil kabiliyetini zorunlu kılmaktadır. Bu kaliteli temsil kabiliyetine sahip olan bir nesil, bazıları kabul etse de etmese de, Almanya´da bu gün itibariyle mevcuttur. Bu eser kim ne derse desin birinci neslin eseridir. Yıllarını buradaki yeni nesilleri yetiştirmek üzere feda etmiş olanlar artık bu liyakat ve ehliyet sahibi yeni nesli mobilize edip temsil görevini onlara vermelidirler. Aksi halde biraz önce tarif ettiğim arabesk tablo karşısında edebi zırlamalar sürer gider. Tabi bu dert yanma işini de sadece aramızda yapıp muhataplarına duyuramadığımız için birbirimizin içini karartmaktan başka bir şey yapamayız.
Kısacası bu gazete, senelerdir tembellik veya başka nedenlerle ertelediğimiz bir düşünce ve anlayışın basın alanındaki ilk yansımasıdır. Buradaki sivil toplum örgütü, akademisyeni, işadamı ve medyası ile bu anlayış ve yansımayı yakalayamayanlar kısa vadede başarılı gibi gözükseler de, uzun vadede kaybedeceklerdir. Bu gerçeği de tarihe bir not düşerek hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Arif Şentürk
senturk(at)almanyabulteni.de