-
Aa
+
 17/07/2014
 

Gerilenlere reçete

arif-senturk-nester

 

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Düsseldorf'taki konuşmasının etkileri üzerine bir analiz. Arif Şentürk yazdı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Hannover’deki CeBIT Fuarı’nın açılışını yapmak üzere geçtiğimiz günlerde Almanya’ya geldi. Ayağının tozuyla geldiği Düsseldorf’ta ISS DOME isimli kongre ve konser salonunda yaklaşık 12 bin vatandaşımıza hitap etti. Erdoğan ne zaman Almanya’ya gelse, Alman medyasının bir bölümüyle bazı Alman siyasetçileri oldukça geriliyorlar. Meseleye gerilen kesimin penceresinden baktığımda, onlara hak veriyor ve onları anlıyorum. Zira 50 yıldır Almanya’da yaşayan Türkler bu güne kadar hiç bir Alman siyasetçiye böylesine bir teveccüh göstermemişler. Öte yandan bu güne kadar hiç bir Alman siyasetçi de Erdoğan’ın yaptığı gibi, Almanya’da yaşayan Türklere yönelik bir miting düzenleme girişiminde bulunmamış.

KIZGINLIĞIN SEBEBİ BAŞKA

İsterseniz biraz önce sözünü ettiğimiz gerginliğin sebeplerini biraz açalım. Bu gerginlik Erdoğan’ın daha önce Köln’deki 'Kölnarena' isimli salonda yaklaşık 20 bini aşkın vatandaşımıza hitaben yaptığı konuşmasında 'Asimilasyon bir insanlık suçudur!Hiç kimse sizden asimile olmanızı isteyemez.' ifadeleriyle başladı.

'Alman medyası bu cümleye niçin bu kadar takılıyor?' diye düşünüp dururken, sağ olsun Almanya Tarihi’ni çok iyi bilen bir akademisyen dostumuz bunun sebebini açıkladı. Meğer bu ifade, savaş sonrası kurulan Nürnberg Mahkemeleri’nin tutanaklarından alıntı bir cümle imiş. Başbakan Erdoğan bu ifadelerle tabir yerindeyse, fincancı katırlarını ürkütmüş oluyor.

Böyle bir durumda Almanların yerinde kim olursa olsun, benzer bir tepki verir. Dolayısıyla, Almanlar tepkilerinde kendi açılarından haksız sayılmazlar.

Basına yansıyan haberlerle bazı siyasetçilerin açıklamalarına bakılırsa, onları asıl rahatsız eden şeyi şu soru anlatıyor : ' 50 yıldır burada yaşayan Türkler niçin bu kadar Türkiye’yle iç içeler?Niçin kendilerini hala tam olarak buralı hissetmiyorlar?' Soru aslında çok yerinde bir soru. Ancak, ortada tuhaf bir durum var. Aynı soru 50 yıldır Almanya’da yaşayan Türkler tarafından da tersinden Almanya ve Almanlara soruluyor. ' 50 yıldır burada yaşayan biz Türkler niçin bu kadar yıldır kendimizi bu ülkenin bir parçası olarak göremiyoruz?'

OMUZ VERMEK…

Bir sistem 50 yıldır bünyesinde barındırdığı bir gruba hala 'sen bu bünyenin bir parçasısın' duygusunu veremiyorsa, sistemin kendisini duygusallıktan uzak bir şekilde hesaba çekmesi, adam akıllı bir muhasebe yapması gerekir.

Kimse yanlış anlamasın, niyetimiz kimseye akıl hocalığı yapmak değil. Gayretimizin sebebi, babalarımızın ağızlarındaki dişlere bakılarak vasıfsız işçi olarak getirildiği ve kalkınmasına katkı sağladıkları yeni ülkemizin sisteminin içindeki, biraz önce vurguladığımız aksaklığın giderilmesine bu gün itibariyle biraz da olsa omuz vermek.

Evet anahtar kelime bu. 'omuz vermek'. Yüke omuz vermek demek, yükün altında kalma riskini de göze alıyorum demektir. Hakim kültür, bünyesinde barındırdığı topluluğa böyle bir sorumluluk vermek yerine, her seçim öncesi milliyetçi oyları aşırmak uğruna 'sizler Almanya’nın hiç bir zaman parçası olamazsınız.' gibi açıklamalar yaparak onları seçim malzemesi yapma yoluna gitti.

Özellikle yıllardır bu çıkmaz sokağı adeta bir otoyol gibi kullanma gayretinde olanların, bu gün 'Almanya’daki Türkler Başbakan Erdoğan’a niçin bu kadar teveccüh gösteriyor?' sorusunu sorma hakkı yoktur.

Aslına bakılırsa, geç de olsa, duygusallıktan uzak, tam bir devlet adamı gibi laf edenler de yok değil Almanya’da. Nitekim Almanya’ya göçün üzerinden 49 yıl geçmesinin ardından Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wullf '50 yıldır Almanya’da yaşayan Türkler (İslamiyet) Almanya’nın bir parçasıdır' diyerek sistemin biraz önce işaret ettiğimiz arızası için reçeteyi yazmıştı. Reçete yazıldı ama hastanın tedaviye niyeti yok gibi. Başarılı bir tedavi için bünyenin tamamının bu tedaviye cevap vermesi, ya da tedaviye hazır olması gerekiyor. Bu gibi tedaviler ne kadar ertelenirse, yukarıda bahsettiğimiz gerilmeler de o kadar şiddetli olur zamanla. Söylemesi bizden…

DENGELER DEĞİŞİYOR

Almanyalı Türkler özellikle son 5 yıldır alışık olmadıkları bir süreç yaşıyorlar. Eskiden Türkiye’den yapılacak ziyaret öncesinde Alman basını ve siyaseti bir söylem ile adeta gündemi kendisi belirler ve Türkiye ile Almanya’daki Türkler bu gündem içerisinde erir giderlerdi. Artık bu gün tam tersi oluyor. Başbakan Almanya’ya gelince söyledikleri en az iki ay Alman medyası ve siyaseti tarafından tartışılıyor ve gündemi belirliyor. Bu değişimin sebebinin ne olduğunu düşünmek bizim görevimiz değil, bu değişimden dolayı gerilenlerin görevi olduğu için, bu konuda yorum yapmamızın manası yok. Ancak, tarihi dostlarımıza bir de ip ucu vermek vicdani bir borç. Onu da bu vesileyle yerine getirelim. Türkiye artık 1980’li yılların Türkiye’si değil. Bu bakımdan Türkiye’nin bu tavır değişikliğini anlamakta zorlananlar kendilerini yavaş yavaş bu tavır değişikliğine alıştırmaları gerekiyor.

Başbakan Erdoğan, Almanya ziyaretinin ikinci ayağı olan Hannover’de, mevkidaşı Angela Merkel’in de dinlediği CeBIT fuarının açılışında yaptığı konuşmanın bir bölümünde özel bir tonlamayla 'Biz sizi seviyoruz' diye söze başlıyor. Biraz Türk Alman ilişkilerinin tarihi geçmişine bakılacak olursa, Erdoğan pek de haksız sayılmaz. Anadolu’da neredeyse her iki haneden birisinin bir yakını Almanya’da yaşıyor. Almanya Türkler için adeta bir ikinci vatan durumunda.

ERDOĞAN NE DEMEK İSTİYOR ?

Şimdi hafif sitemkar olan 'Biz sizi seviyoruz' cümlesi ile Başbakan Erdoğan’ın söylemek istediklerini biraz da Erdoğan’ın üslubuna uygun olarak tercüme etmeye çalışalım. Başbakan Erdoğan bu sözü ile ' Sayın Merkel, tarihi kaderimiz gereği bizler uzun zaman aynı saflarda bulunmuş iki milletin çocuklarıyız. Bu ortak kader çizgisi önemli bir şans ve fırsattır. Türkiye artık 1980’lerdeki Türkiye değil. Her geçen gün geleceği daha da parlak bir ülke haline geliyor. Bu nedenle bu fırsatı iyi değerlendirmeniz ve en azından bu vize çilesi ve Türkiye’ye karşı olan tutumunuzda biraz daha hassas davranmanız lazım. Aksi halde biz bu gün yaşadıklarımızı not etmek durumunda kalırız.' demek istiyor.

DEĞİŞİM ZOR ZANAAT

Değişimi en zor ilk muhatapları kabullenirler. Çünkü alışılagelmiş bütün ezberleri bozmak, alt üst olan dengeleri kabullenmek, zor zanaat. Değişimi zamanında sezip ona göre pozisyon almak da öngörüsü kuvvetli olan büyük devlet adamlarının, cins kafaların, büyük kahramanların işidir. Gelecek seçimleri değil, gelecek nesilleri düşünen devlet adamlarına, diğer bir tabirle, gerçek kahramanlara selam olsun.

 

Arif Şentürk

senturk(at)almanyabulteni.de

GÜNÜN SÖZÜ: 'Devirlerinin bittiğini anlamayanlar sadece etrafındaki amigoların alkışlarıyla tatmin olurlar.'