Birinci nesile minnet borçluyuz


Büyük zorluklar altında 1964 – 1970 yıllarında Türkiye’nin bir çok yerlerinden adeta süzülerek Almanya’ya gelmeyi başaran bu insanlar, burada da büyük zorluklarla karşı karşıya kaldılar. Almanya’da ekmeğini kazanma mücadelesi veren bu insanlarımız, yabancı bir ülkede sayısız  olumsuzluklarla senelerce mücadele ettiler.

Neydi bu olumsuzluklar? Öncelikle dilini bilmediği, örf adet gelenek ve görenekleriyle hiç uyum sağlayamadığı yabancı bir ülkede olmalarıydı. Yıllarca calıştıkları işyeri ve fabrikaların yurtlarında bekar hayatı yaşayarak, mağduriyet içerisinde hayata tutundular. Çamaşırlarını ellerinde yıkayıp, bir taraftan mağduriyetle mücadele ederken, bir diğer taraftan da gurbette olmalarının verdiği yalnızlık kaderine yıllarca rıza gösterdiler. Anne, baba, kardeş, hanım ve çocuklarından uzak ve onlardan mahrum bir hayatla bütünleşen bu insanlar, gurbette senelerce vatan hasreti çektiler. Küçük bir oda kiralamak için bile Almanca lisanının bilinmesi gerekiyordu. Tabii, buna bağlı olarak hemen bir takım sorular akla geliyordu. Neydi bu sorular? Nerede, nasıl, ve ne zaman sorusu.

Malum o tarihlerde revanşta olan en önemli kelime yok kelimesiydi. O tarihlerde ne bir Almanca öğretmeni vardı, ne bir lisan kurs yeri vardı, ve ne de lisan öğrenecek zamanları vardı. Kısacası bu insanlar yıllarca yoklukla, imkansızlıkla hasret ve vatan özlemiyle mücadele ettiler. İşte onların bu cefa ve sefalet tohumlarıyla ekilen tarlalar bugün bütün Almanya’da yeşermiş, paha biçilmez bir değere yükselmiştir. Hiç şüphesiz bütün güzelliklere Allah-ü Teala bu birinci nesil insanımızı vesile eylemiştir. Onların yıllarca süren mücadele ve sabırlarıyla yuğrulmuş hamurun ekmeğini bugün hep birlikte yiyoruz. Hani Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin güzel bir sözü vardır ya, „Hak şerleri hayreyler, sanma ki, gayreyler. Arif anı seyreyler. Görelim mevlam neyler, neylerse güzel eyler.“ Hiç şüphesiz….

Bugün üniversitelerde ya da bir çok dallarda iftihar ettiğimiz çocuklarımız bir taraftan yaşadığımız Almanya’yı yükselen hedefine doğru taşırken, bir diğer taraftan da Türkiye’nin kalkınmasında önemli katkılar gösteriyor. Aynı yavrularımız spor dallarında da keza her iki ülke sporunu en yüksek noktalara taşıyarak, hemen herkese milli gururu iftiharla yaşatıyor. Bu konuda bir çok örnek ve isim vermem mümkün, ama burada isim vermemeyi tercih ediyorum. Bu birinci nesil insanımızdan bugün çok azı hayatta. Büyük bir kısmı ise, hayata veda etti. Bu insanlarımızın her iki toplumda da hiç şüphesiz çok özel bir yeri var. Evet bu insanlarımız yukarıda da ifade ettiğimiz üzere bir çok zorluk mağduriyet ve vatan hasretiyle mücadele ederken, bir taraftan da Almanya ekonomisini omuzlarında zirveye taşımışlardır. Bunun paralelinde ise, aynı insanlar kazandıkları dövizi kuruşuna kadar Türkiyemize pompalayarak, ülkenin döviz ihtiyacını yıllarca karşılama pahasına mücadele  etmişlerdir.

Öğleyse nesli tükenmek üzere olan bu insanımıza bir ayrıcalık uygulanması gerekmez mi? Evet gerekir. Ne olabilir bu ayrıcalıklar? Bu insanlar kesin dönüşlerinde bineceklerı arabaları vergiden muaf olarak götürebilmelidirler. Bu insanlar, özellikle her iki ülke arasındaki uçuşlarında azami derecede devlet katkılarından yararlanmalıdırlar. Zira, bilindiği gibi uçak biletleri özellikle sezonda fahiş fiyatlara kadar yükseliyor. *Yine gerek bu insanlarımızın ve gerkse diğer birtakım insanımızın ölüm vakalarında devlet derhal harakete geçerek, bu cenazeleri sahiplenip, Türkiye’ye taşımalıdır. Zira bugün cenazesi ortada kalan sayısız insanımıza raslamak mümkün. Bu insanların her iki ülkede son senelerini rahat ve huzurlu bir ortam da yaşıyabilmeleri konusunda da gerekli huzurevlerinin tedarik edilmesi, ve bu meyanda gerekli çalışmaların da yine her iki ülke tarafından bir hakkın hazırlanarak ortaya konulması gerekir diye düşünüyorum.

 

Hasan Tekin