Avrupa gündemi Almanya Bülteni

 

Demek ki; Avrupa Birliği projesinin temellendirilmesinin hemen ardından, bizim göç maceramız başlamış.

Birisi ne kadar ileriye dönük ve en ince detaylarına kadar hesaplanmış bir girişim ise, diğeri de, -yani bizim göç masalımız!,- o kadar baştan savma bir emek pazarlaması, lakayd bir amele takviyesi olmuş.

Bu taze kuvvet amele taifesi! meğerse: kanlı, canlı, bir dolu ihtiyacın sahibi, çoluğu - çocuğu, hısımı - akrabası, meziyeti - zaafı, inancı, bayramı, düğünü, cenazesi olan basbayağı insanlardan oluşmaktaymış! Onlar işgücü beklerken … insanlar gelivermiş... Hem de ne insanlar!

Roma Sözleşmesinin imzalanışının 50. senesi coşkuyla kutlandı Berlin’de. Fakat en itibarlı aday! Türkiye davet edilmedi. Açılış: Berlin Flarmoni’nin icra ettiği, Beathoven’in 5. senfonisi ile yapıldı…

Türkiye’yi de davet edebilirlerdi halbu ki… Açılış da Mozart’ın Ronda alla Turca’sı ile yapılır, açılacak birşeyler var idi ise de kordelası döner bıçağı ile kesilirdi..

Bu davet etmeme jesti! bana şu fıkrayı hatırlattı:

Kuraklığın erken başlayıp uzun sürdüğü bir demde, köyün papazı cemaate demiş ki; hadi hazırlanın şu ilerideki tepeye gidiyoruz, yağmur duasına… önde papaz, arkada köylüler yola koyulmuşlar..Topluluğun içinden bir munafık! yanındakini dürtmüş :

- Bak! Bizim papaz efendi de inanmıyor duamızın kabul olacağına.

- Nereden anladın? demiş diğeri

- Yahu demiş görmüyor musun bir şemsiye bile almamış yanına.!!!

Hani bazı sihirli kelimeler uçuşuyor etrafımızda: medeniyetler ittifakı gibi… diyalog gibi.

Hani inanmayan, itibar etmeyeni nerede ise kafir ve bozguncu ilan edecekler…

Türkiye’nin AB ye girmesini de bu çerçevede değerlendiriyorlar ya… ben derim ki papaz efendiye baksınlar gözucuyla; yanına şemsiye aldı ise mesele yok. Ya almadıysa!

Kendi arasında düğün, bayram - bando, mızıka .. fener alayları ile hoplayıp zıplıyor Avrupa… Avrupalı…. Berlin panayır yeri gibi…gözümüz yok. Daha fazla zıplasın daha dairevi hoplasınlar.

Tarih boyunca, her fırsatta, birbirini, köpek boğazlar gibi boğazlamış bu insanlar bugün 27 ulustan bir tek devlet oluşturmanın arefesindeler. Kutlamak en doğal haklarıdır…ileride de ,kimbilir: Fransızların öncülüğünde, AB’yi Almanlardan kurtarma şenlikleri yapılır… Avrupalı bu; şenliksiz yaşayamaz…vs..

Ben de; birlik ve beraberlik havasını bozmadan… kimseyi üzmeden , Frau Şansölyeleri’nin Mösyö Chirac tarfından gül bahçesine çevrilmiş kalplerini kırmadan, incitmeden … şu soruma cevap arıyorum:

Kendisinden olmayan, kendileri gibi olmayan, onlar gibi düşünmeyen ; tenleri daha koyu, lisanları daha gürültülü! saçları daha kıvırcık, kutlaması bir başka, coşkusu meteor çarpışması gibi, hayata bağlı, hayatı seven, dinine bağlı; dinini seven, ihmal edilmiş, horlanmış, itilmiş, kakılmış… tüm bunlar cehaletle birleşince , bırakın toplumla uyumu, gözü ile kulağı arasındaki uyumunu dahi yitirmiş rengarenk, ama, dağınık bir yumak.olan .'öteki' ne dair düşünceleriniz, tedbirleriniz, projeleriniz… bakış açınızda, panayır neşesinden bulaşmış gülücüklü değişiklikler oluştu mu… oluşur mu?

Uluslararası Af Örgütü’nün ' AB’de temel insan hakları sorunu olarak, ırkçılığın ve ayrımcılığın ciddi ve yaygın…' olduğunu açıklaması…

Danimarka’d,a Müslümanların Peygamberine hakaret amacıyla çizilmiş ama basın özgürlüğü sululuğu ile kamufle edilmeye calışılmış Karikatür Krizi müsebbibi gazetenin editörü Flemming Rose, Özgür Basın Cemiyeti tarafından verilen Sapho ödülüne layık görülmesi…

Fransa’da, mahkemenin, aynı karikatürleri destek amaçlı yayınlayan bir başka gazeteyi dava eden Müslümanları haksız, gazetenin tavrını doğru bulması…

Almanya’da yayınlanmakta olan (hocus) Focus adlı haftalık derginin Türk kökenli iki milletvekilini, Müslüman hanımlara; ' Başörtülerinizi çıkartıp, atın!' demeye cesaret ettikleri için uyuma örnek göstermesi…

Cevap bu haberlerin içinde mi gizlidir… Gizli midir cevap… gizli cevap mıdır?

Peki tam elli sene önce Roma’da bir araya gelen altı devlet ne konuşmuş ne planlamıştı?

İnşaatlarda çalışacak işçisi olmayan, sokağı süpürecek çöpçüden yoksun bu adamlar böyle bir rüyayı nasıl görebildiler dersiniz?

Bir soru daha: O tarihlerden bugüne dek her fırsatta Türkiye’nin yeri AB’dir, Avrupadır diyen ve yüzünü doğuya çeviren her siyasetçiyi, her düşünürü, her sanatçıyı gerici, arapcı! Çağdışı, hayalperest, devrim düşmanı diye damgalayan ve Ortadoğu’nun AB benzeri bir proje ile bir araya gelmesini var güçleri ile engelleyen ve Türkiye’yi ne içlerine alan ne de başka projeler içinde yer almasına izin veren hem yerli hem de Avrupalı goygoycu, uçkağıtçı, dubaracı takımına cevabı biz mi vereceğiz , yoksa tarih mi?

Yoksa; havayı bulandırmayalım, birlik ve beraberlik atmosferini bozmayalam mı?