-
Aa
+
 17/11/2013
 

Gönüllü askerler - Ali Yağız

Sözlük anlamı; sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır, arzu gibi kalpte oluşan duyguların kaynağı olarak tarif edilen 'Gönül' kelimesinin Batı Dillerinde birebir karşılığı yoktur. Bu nedenledir ki, herhangi bir cümlede ‘gönül' terimini kullanmak istediğinizde, belki de dolaylı bir anlatımla meramınızı muhatabınıza ulaştırma yolunu seçme mecburiyetinde kalırsınız.

Farklı bir bakışla ‘Gönül'; birçok manayı uhdesinde barındıran, esrarengiz bir terim olarak karşımıza çıkar. An gelir bize aşk olur, an gelir kalp olur, an gelir şevk olur.. olur da olur.
Bizim üzerinde durmayı yeğlediğimiz ise; gönül teriminin ‘istek' anlamı. Başka bir deyişle; hiçbir zorlama olmadan, kendi irademiz ve isteğimizle herhangi bir şeye talip olup, yapmamız. Buna belki ‘gönül rızası' da demek mümkündür.
Herbirimizin herhangi bir karşılık beklemeden, yani gönül rızasıyla birşeyler yaptığımız olmuştur. Ferdi bazda yaptığımız bu gönüllü icraatların bir gurup tarafından yürütüldüğüne de şahit oluruz. Birkaç kişinin aynı amaç uğruna bir araya gelip oluşturdukları oluşumların adına ‘gönüllü teşekküller' diyoruz.

Bize göre sivil toplum kuruluşları bunların en bariz örneğini teşkil ederler. Zira gönüllü askerlerdir bir bakıma bu kuruluşlar. Bu sebebpten dolayı da farklılık arz ederler. Onlarda maddi bir beklenti yoktur çünkü. Tek emelleri vardır onların; var olan problemlere çareler üretmek, ileride olması muhtemel engelleri fark edip, zamanında tedbirler almak. Bunu yaparken toplum adına hareket ettiklerini, toplumun arzu ve isteklerinin ön planda olması gerektiğini bilirler. Hakkın/hukukun ihmali/ihlali en fazla meşgul eder onları, çünkü en büyük düşmandır hak-hukuk ihlalleri onlar için...

Ve bütün bunları yaparken, topluma mal olmuş bir takım değerleri dikkate almak, sahiplenmek, onların yok olmaması için elden gelen gayreti sarf etmeyi, ön planda tutmayı olmazsa olmaz olarak görmek...
Yukarıda ifade edilenlerin dünyanın her tarafında aynı minvalde algılanması muhtemel olmakla birlikte, kısmi farklılıklar da arz etmesi muhtemeldir.
Mesela, Almaya örneğine baktığımızda yukarıdaki hasletlere sahip olduğunu varsaydığımız binlerce Türk orijinli derneğimiz ve onlarca federasyonumuz vardır. Yine yukarıda vurguladığımız gibi, toplumun kültürel değerlerinin muhafazasının temininde bu STK'ların büyük katkıları vardır. Bu inkar edilemez gerçeğin yanında bir gerçeği de ifade edelim ki, beklentilere cevap niteliğindeki bu katkı oldukça cılız ve yetersizdir.

Meselenin daha iyi anlaşılması için tek bir örnekle yetinmek gerekirse: vaktiyle Almanya'da Müslümanlar'ın dini bir vecibesi olan ‘sünnet'in yasaklanması amacıyla yargıya taşınması esnasında binlerce Müslüman derneğin Alman devletince kaale alınmamasına karşın, tek bir derneğe sahip Yahudiler (ki, sünnet onlarda da vardır) yargı aşamasında -yürüttükleri diplomasi neticesi değil, sadece yaptıkları bir açıklamanın devlete emir mesabesindeki etkisiyle- konuyu meclise taşıyarak kanun çıkartılmasına vesile olmuşlar, Müslümanlar ise adeta tur atlayarak meselenin çözümünden Yahudiler sayesinde kazançlı çıkmışlardır.

Özetlemek gerekirse; çok olmak niteliksiz olunca pek işe yaramıyor. Ama nitelikli olunca bir tane de olsa işe yarayabiliyor. Peki, önemli olanın da bu olması gerekmiyor mu? Sivil toplum kuruluşlarımızın kendilerini gözden geçirmeleri gerekmez mi acaba? Sormazlar mı kendilerine; bir şey olmak için mi varız yoksa bir şey yapmak için mi? Ve nihayetinde bu bir nitelik ve nicelik meselesi değil midir?..


Ali Yağız

aliyagiz@web.de