-
Aa
+
 02/04/2012
 

Elveda Türkçe - Ali Yağız

Ateş düştüğü yeri yakarıyor elbette. Bunun farkında olanlar da, aynı mekânı paylaşanlar oluyor genelde. Herkesin kendine özgü birtakım problemleri olduğu gibi, her ailenin, her mahallenin, her ilin ve hülasa her devletin ya da milletin de kendine mahsus meseleleri oluyor çözüm bekleyen.

Sözü uzatmadan sizi Almanya’nın Dortmund kentine götürmek istiyorum. Zira Alamanya’daki Türklerin de yarım asırdır çözüm bekleyen uzun soluklu problemlerinden birisi için bir çalıştay düzenlenmiş. Avrupa’daki insanımızın maddi birtakım kazançlarının yanında manevi kayıplarından birisi olan bu problemin çözümü için, işin az buçuk farkında olanlar gelmişler bira araya ve bir ‘Türkçe Çalıştayı’ düzenlemişler. Amaç; Anadilimiz Türkçe’yi sahiplenmek.

Farklı kültürün egemen olduğu Avrupa’daki Türk kökenli nüfusun birkaç Batı Avrupa ülkelesinden fazla olmasına rağmen, milyonlarca insanımızın anadillerini unutmaya başladığı ve hatta unuttuğu bir zaman dilimine denk gelen bu çalıştaya insanımızı mecbur eden nedenlere takılıp kalmak değil amacımız. Ne varki, kültürün en vazgeçilmezlerinden anadilimiz Türkçe’nin sahiplerine yabancı hale getirilmesi için gizli-açık büyük gayretler meyvesini vermiş ve şu an itibariyle Avrupa’nın göçmen barındıran ülkelerinde 3. ve 4. nesil anadillerinden yetim bırakılmıştır.

Bunda devletimizin ve insanımızın büyük ihmallerine paralel, içinde yaşadığımız ülkelerin büyük gayretlerinin katkısı da büyüktür. Zira birisi Türkçe’nin gündemden düşmesi ve erimesi için gayret sarfederken, diğeri akla hayale gelmeyecek bir vurdumduymazlık sergiledi.

Çalıştayın yapıldığı Kuzey Ren Vestfalya Eyaletinde vaktiyle okullarda verilen Türkçe derslerine bir kesim gereken ilgi ve alakayı göstermezken, diğer kesim; ‘Almanca öğrenmelerine engel oluyor, paralel toplum oluşuyor’ gibi sudan bahanelerle öğretmen kadrolarını iptal yolunu seçti.

Geçmişteki hatalar bugün dahi aynı minval üzere devam ediyor maalesef. Gelinen noktada Almanya’daki durum şu merkezde: Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu, gençler için Türkçe’nin önemine vurgu yapıyor ve ama; 'Türkiye ile bağı kopan, Türkçesi gitgide zayıflayan bir gencin buradaki katılımını güçlendirelim... ‘Bize iletişim lazım. Eğer gençlere bir mesaj verilecekse anladığı dilde vereceksin... Cami dernekleri dahil bütün derneklerin gençlere ulaşabilmesi için Almanca’yı iyi konuşması gerekiyor!' diyebiliyor.

Buna mukabil, Türk hükümet yetkililerinin 'Kalbinizde Türk kalın' ifadesini anlamakta güçlük çektiğini belirten Almanya’nın Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanı Joachim Herrmann; 'Biz Alman vatandaşlığını alanların sadece kâğıt üzerinde değil, duygusal olarak da Alman olmalarını bekliyoruz' talebinde bulunuyor. Bir bakıma başlangıçtan beri Türk tarafından verilen açık çeki Alman tarafı istediği şekilde doldurmasını çok iyi bildi ve biliyor.

Bu gidişle yarım asır sonrasını kestirmek hiç te güç değil. Zira Türkçe’nin her geçen gün kan kaybettiği ve şu an Türk ailelerinde Türkçe yerine ülke dillerinin iletişim dili olarak kullanıldığı bir geçiş dönemi yaşıyoruz. Duyarsız oluşumuz neticesi bugün, mevcudunun yarısı Türk kökenli okullarda –zaman zaman Türkçe öğretmeni olmasına rağmen- Türkçe dersi verilmiyor.

Buna mukabil sadece Kuzey Ren Vestfalya Eyaletinde 40 yıldır Yunanistan tarafından finanse edilen ve Yunanca eğitim veren 10 Gymnasium (lise) var ve bu okullarda halen 2 bin Yunan öğrenci kendi dilinde öğrenim görüyor.

Geçmişte Yunanistan’ın yaptığını Türkiye yapamamış. Halbuki Heidegger; 'Die Sprache ist das Haus des Seins' (Dil varlığın meskenidir) der. Bir başka ifadeyle Türkçe, bir var olma hadisesidir. Önemli olan da bunu görmek ve kavramak. Bunun için de akıl ve izan sahibi olmak gerek.

Ne diyelim; işte halimiz, işte ahvalimiz. Böyle devam ederse korkarım ‘Elveda Türkçe’ deme durumunda kalacağız.

Temennimiz; buna mecbur kalmadan çaraler üretilsin, kendi kimliğine sahip çıkacak nesillerin yetişmesi için imkanlar seferber edilsin. Aksi halde atı alan Üsküdar’ı geçecek, bize de seyretmek düşecek.

Ali Yağız

aliyagiz@web.de