-
Aa
+
 15/04/2013
 

Döner diye yediklerimiz - Ali Yağız


Avrupa'nın çeşitli ülkelerlerine vaktiyle‚ ‚Misafir İşçi‘ olarak gelen şimdilerin yeni yerlileri Türkler, kalıcı oldukları ülkelere bir takım kültürel değerlerini de beraberlerinde getirdiler. Bunlardan bir tanesi de mutfak kültürümüzle ilgili olanı. Türk mutfağı denildiğinde ilk etapta Avrupalıların aklına gelen ise ‚Döner Kebap‘. Bugün itibariyle dünya çapında gastronomi dalında boy gösteren firmaların bir numaralı rakibi durumundaki ‚Döner Kebap‘ın Avrupa ülkelerindeki konumu oldukça popüler.

Ne var ki, zaman zaman zuhur eden ve dolaylı yoldan döner sektörünü de etkileyen et sıkandallarının ardı arası kesilmiyor. Son dönemler at etinin özellikle dondurulmuş et ürünlerinde tespit edilmesi sonrasında olayın ucu dönere kadar uzandı. Çünkü ne zaman bir et sıkandalı Avrupa'da patlak verse, araştırılması gereken yerlerden birisi de döner sektörü oluyor. İlk etapta her ne kadar dönerin durdurulamaz yükselişinden dolayı bu sektörün kasıtlı olarak zan altında bırakılmak istenmesi akla gelse de, mesela Almanya'nın çeşitli kentlerinde zaman zaman yapılan araştırmalar sonucu dönerde gerek at ve gerekse domuz etine rastlanması, her şeyden önce dönerin geleceği konusunda insanı endişeye sevk etmiyor değil.

Şu an itibariyle, Avrupa'nın en büyük fast-food sektörü konumundaki dönerin sadece Almanya'da 16 bin, Avrupa genelinde ise 40 bin büfeyle hizmet veriyor olmasının yanında Almanya'da 60 bin, tüm Avrupa'da ise yaklaşık 180 bin kişiye istihdam sağladığı ve Avrupa'da yıllık cironun yaklaşık 3.5 milyar Euro civarında olduğu dikkate alındığında, bu sektörün bir cazibe merkezi olduğu aşikâr.

Durum böyle olunca her et skandalında art niyetle dönerin dile dolandırılıp, hakkında menfi manada süpekülasyonların üretilmesi yönteminin canlı tutulması amaçlanmış olabilir. Medyanın konuyla ilgili yaklaşımı da dikkate alındığında, belli bir ivmeyi yakalamış olan bu sektörün sekteye uğramaması için üreticisinden pazarlayıcısına, büfecisinden alıcısına kadar herkesin azami dikkati göstermesi gerekir. Bu işin hijyenik yönden ne derece ihtimama muhtaç olduğunun yanında özellikle Müslüman tüketiciler için helal olması da irdelenmesi gereken başka bir konu. Hülasa; Döner diye yediklerimiz gerçekten ‘Döner' olmalı ve bizler bundan her hangi bir şüphe duymamalıyız!

Her ne kadar bu sektörde çeşitli isimlerde ve fonksiyonlarda hizmet üreten dernekler olsa da, görünen o ki, problemlere yönelik üretilen çareler ve alınan tedbirler yeterli değil. Dünya çapında marka olmaya aday döner sektörünün endüstrileşmiş olması, işin ciddiyetini ve hassasiyetini bir başka açıdan koyuyor ortaya.

Aslında bu seviyeye gelmiş bir sektörde etin cinsinden hazırlanışına, muhafaza adilmesinden dağıtımına ve tüketiciye sunulması aşamasına kadar hiyerarşik belli bir standartın hemüz oturmamış olması veya var olan standartın uygulanışındaki aksaklık ve sıkıntıların aşılamamış olması; sektörün geleceğine yönelik büyük bir tehdit olarak görülmelidir.

Bize göre ekonomik anlamda imkânı olan herkes ne döner üretimi ve sevkiyatı yapabilmeli ve ne de döner büfesi açabilmelidir. Zira meslek erbabı olanların belli şartları yerine getirmeleri halinde ancak bu işi icra edebilmeleri esas alınmalıdır. Zira bu konuya aynı zamanda kültürel bir değer olarak bakmak gerekir. Bu minvalde bir yaklaşım ve sağlanacak güvenle ancak sektörün önü daha da açılabilir.


Ali Yağız
aliyagiz@web.de