Doğan Satmış
Almanya’daki medya kullanıcılarının etnolojik ve duygusal öncelikleri
Almanya’ya ilk Türk işçi kafilesinin gitmesinin üzerinden neredeyse yarım asır geçti. Bu arada iki nesil değişti. Almanya’daki Türk gazetelerinin tarihi de neredeyse göçle aynı. İlk Türk gazeteleri 5 - 6 yıllık bir gecikmeden sonra oradaki Türklerle buluştular. Hürriyet 1965 yılında çıkmaya başladı, bunu ötekiler izledi. Almanya’daki Türk sayısı 1 milyonu aştığında gazetelerin tirajları da 50 binlere dayandı. 1980’li yıllarda ise bu rakam toplamda 200 binlere kadar ulaştı.
Gazete tirajlarının doruğa çıktığı 1980’li yıllarda, ne Türk televizyonlarının yayını Almanya’ya ulaşıyordu, ne de internet vardı. İnsanlar ülkesinden haber okumak istiyordu, ülkesinin politikasıyla ilgileniyordu. Türkiye’de ne olup bittiğini merak ediyorlardı… Ve gazete satışları tavana vurdu.
Sonraki yıllarda, Türklerin sayısı azalmadı ancak Türk gazetelerinin tirajları, dramatik bir şekildi düştü.
Bunun çeşitli nedenleri var.
ALMANCA
Öncelikle, Almanya’ya yerleşen Türklerin Almancayı öğrenmeye başlamaları sanırım etkenlerden biri.
TELEVİZYONLAR
Türk televizyonlarının, 1990’lardan itibaren uyduyla en ücra Alman kentine ulaşması bir başka neden.
YEREL RADYO TV
Haftada bir saat Türkçe yayın yapan, Türkiye’den haberler veren ve büyük ilgi gören Köln Radyosu gibi Türkçe yayın yapan yerel radyo-TV istasyonları da etkili olmuştur inancındayım.
İNTERNET
Ve tabii 1990’ların sonunda ortaya çıkan internet, Türklerin Türk medya kaynaklarına ulaşma imkanlarını sonsuza kadar açtı. Artık Türkiye’den haber almak için ertesi gün çıkacak gazeteyi beklemeye gerek kalmadı.
MEDYA HATALARI
Ben burada, Türk gazetelerinin yıllar içinde yaptığı bazı hataları da anlatmak istiyorum. Bu hataların da,Türk gazetelerinin tirajlarında düşüşe yol açtığı kanısındayım.
1- KALİTE
Öncelikle, bizim Almanya’ya gönderdiğimiz Türk gazetelerinde her zaman bir kalite sorunu vardı. Gazeteler, alel acele hazırlanıp, son kontrolden geçirilmeden baskıya sunuluyordu. İstanbul’daki baskılarda renkli hazırlanan sayfalar, siyah beyaz ve kötü baskıyla Türklere ulaştırıldı. Örneğin, İstanbul’da yeşile boyanan kaldırım taşlarıyla ilgili bir fotoğraf, siyah beyaz sayfaya denk gelince, fotoğrafın üzerine 'Yeşil' yazıldı. Ve böyle bir sayfa, Türk okurlarına ulaştırıldı. Oysa bu fotoğraf, kolayca renkli bir sayfaya taşınabilirdi, yapılmadı. Üstelik Almanya’daki okurlar; gazeteye Türkiye’den kat kat daha fazla para ödüyordu.
2- MİLLİYETÇİLİK
Gazeteleri hazırlayanlar, 'Gurbette milliyetçilik satar' mantığıyla, bunu alabildiğine pompaladılar. Gazetelerin İstanbul baskılarında görülmeyen milliyetçilik eğilimi Almanya baskılarında suiistimale varan boyutlara çıktı. Gazetelerin genel yönetimleri, Almanya baskılarını hazırlayanlar üzerinde gerekli bir etik denetim mekanizması kuramadı.
3- ASPARAGAS
Genellikle bir kaç kişiden oluşan bu gazetelerin yazı işleri, 'milliyetçilik pompalama' telaşıyla zaman zaman yalan yazmaktan kaçınmadı. Sokakta karısını bıçaklayan bir Türk’ü durdurmak için Alman polisinin ateş açması, gazetelere 'Alman polisi bir Türk’ü vurdu' diye yansıtıldı. So n olarak onemli bir gazetenini tezgahtar iken gazeteci olarak ise alıp pohpohladıgı gen bir hanımın Alman dergilerinden arakladıgı yazıları kullandıgı ortaya cıktı. Bu bir kac yıl once yasanan Jayson Blair – New York Times olayının benzerirdiç Gazete zor durunda kaldı.
4- GECİKME
Geç saatlerde sonuçlanan seçim ve futbol maçları benzeri olaylar Türk gazetelerinde çoğu kez hiç yeralmadı, ertesi güne kaldı.
5- PROBLEM İHRACI
Türkiye’de yıllarca yasak olan, tabu sayılan pek çok konu, mesela köktendincilik, mesela Kürt milliyetçiliği, mesela Alevi örgütlenmesi Almanya’da hep özgürce tartışıldı. Türkiye’de yasak olan kitaplar Almanya’da kolayca basıldı. Ancak bu konular, Türkiye’deki gazetelerde olduğu gibi, Almanya baskılarında da hiç yer almadı, yok sayıldı.
6- AŞAĞILAMA
Almanya’daki Türk toplumu, 'Gurbetçi' nitelemesiyle hep hor görüldü ve bence gizliden gizliye aşağılandı. Almanya’da gazetelerin Türkiye’den iki misli fiyata satılması da bunu değiştiremedi.
GÜNÜMÜZDE DURUM
Günümüzde, Almanya’da, yaklaşık 700 bini Alman vatandaşlığına sahip 2.5 milyona yakın Türk yaşıyor. 2000 yılından sonra doğumla vatandaşlık verilmeye başlanması, Alman vatandaşı sayısını her geçen gün artırıyor. Buna karşılık, Türkiye’den aile birleşiminin zorlaştırılması ve çeşitli vize engelleri yüzünden göç sınırlanmış durumda. Tablo, ülkedeki Türkler’in bir an önce toplum içinde kaynaştırılması yönünde…
İlk gelen Türklerle şimdiki Türklerin medya ihtiyaçları arasında çok büyük farklar var.
İlk gelenler doğal olarak Almanca bilmiyordu ve tümü çeşitli yerlerde toplu olarak yaşıyorlardı. Bu Türklerin en büyük rüyası, para biriktirip bir an önce memlekete dönmekti. Kalmayı düşünenler çok azdı…
Olaya, Alman tarafı da aynı gözle bakıyordu. Onlar 'işçi' getirdiklerini ve işleri bitince bu işçilerin geri döneceklerini düşünüyorlardı. Ama yıllar geçtikçe durumun hiç de böyle olmadığı görülecek ve göçün yaklaşık 30. yılında ünlü bir Alman politikacıdan şu itiraf gelecekti: 'Biz Türkiye’den işçi getirdiğimizi sanıyorduk, bir de baktık ki insanlar gelmiş…'
Her iki tarafın düşüncesi ilk başlarda 'işini bitirip dönme ya da gönderme' olunca, kimse ülkeye uyum için gerekli adımları atmadı. Ancak göçün başlamasının yarım asıra ulaştığı şu günlerde Almanya’da ne Türkiye Türklerinin kalıplarına uyan, ne de Almanya Almanlarının kalıplarına uyan çok farklı bir kültür oluşmuş durumda.
Almanya’daki Türk nüfusunun yüzde 82’si 14-49 yaş grubunda. Oysa Almanlar’da bu zoran yüzde 56. Yeni nesil Türk-Almanlar, hem Türkçe hem Almanca konuşuyor.
Her beş Türk’ten biri Mercedes kullanıyor.
Her Türk ortalama ayda 150 Euro telefon parası ödüyor.
Artık Türkler, Türkiye’ye dönme veya yatırım yapma ev- tarla alma hayalleri içinde değil.
Bu yeni toplumun medya öncelikleri de çok farklı.
Günümüzde, Türk gazetelerinin Almanya’daki tirajları tabana vurmuş durumda.
Türk örf ve adetlerine yönelik promosyonlar kısmen ilgi yapıyor, örneğin yemek ilavesinin verildiği günlerde tiraj artıyor ancak toplam sayı 40- 50 binleri aşmıyor.
Bir dönemler günde 180 bin satan Hürriyet, Almanya’daki Türk sayısı arttığı halde 30 binlere geriledi.
Ama hala Türk gazeteleri bu kötü alışkanlıklarını terketmiş değil. Örneğin Ludwigshafen’de çıkan bir yangında, Türk basını hiçbir ön araştırma olmadan 'Kundaklama', 'Nazi vahşeti' gibi başlıklar attı. Türkler bunu yaparken Alman gazeteleri de, hiç bir araştırma ve bilgiye dayanmadan 'Kaza' diye bağırıyordu. Yani onlar da benzer davranıyordu. Türk toplumundaki değişmenin iki ülkenin basını tarafından da pek algılanamadığı anlaşılıyor. Herkes kendi kamuoyunun farklı olduğu hissinde olmaya devam ediyor…
FARKLI BİR GERÇEK
Ama ortada çok büyük bir gerçek var…
Türkler’in, medya kullanırken artık, özellikle Türkiye ve Türk politikası ile çok fazla ilgilenmemesi.
Onlar artık Almanya’da politikacı oluyor, orada doktor, avukat veya yatırımcı oluyor. Futbolcuları Alman takımlarında oynuyor. Film yönetmenleri Almanya adını öne çıkarıyor.
Onlar artık orayı yurt tutuyor…
Türk basınındaki kan kaybının önlenmesi Türkler’in değişen bu anlayışlarını iyi kavrayıp tahlil edebilmesinde yatıyor…
Yani oradaki Türklerin öncelikleri artık farklı.
Ben yıllardır 'Neden Almanya’da hep Türkiye kökenli gazeteler çıkar da, bir Türk işadamı Almanya’da oturup ciddi bir Türk gazetesi çıkarmaz' diye düşünürüm. Belki küçük gazeteler vardır ama, ben irice bir gazete için bunu soruyorum.
Çünkü Almanya’da çıkacak ciddi bir Türk gazetesi, Türk basınıyla göbek bağı taşımaz. Almanya’daki Türkleri çalıştırır, yazarları da Almanya’dan yazar, muhabiri de oradan çalışır, oradaki Türklere hitap eder. Üstte sıraladığım olumsuzlukları da taşımaz.
Ve böyle bir gazete Almanya’da başarılı olduktan sonra Türkiye’de de çıkabilir.
Siz ne dersiniz?
Doğan Satmış
Gazete Haber Türk
Köşe Yazarı