Aile Birleşiminde Dil Bilgisi ve Yüksek Mahkeme Kararı
Alman Federal İdari Mahkemesi, aile birleşimi için Almanca bilgisinin önkoşul olarak aranmasını Alman Anayasası’na ve AB Hukuku’na uygun buldu (BVerwG 1 C 8.09). Bunun ayrımcı bir muamele olduğu ve Türkiye ile AB arasında yapılmış Ortaklık Konseyi Anlaşmaları’na da aykırı olduğu konusundaki savları (iddiaları) reddeti.
Biz bu konuda farklı bir hukuksal düşünceye sahip olduğumuz halde, 30 Mart 2010 tarihli bu karar bizi üzmüştür, ancak süpriz olmamıştır. Neden?
Bu karardan sekiz gün önce, 22 Mart 2010 tarihinde Yeşiller Partisi Göç ve Uyum Sözcüsü olarak, partim adına düzenlediğim bir toplantıya uzmanları davet ettim. Bu değerli uzmanlardan biri de, İdari Mahkeme Hakimi Daniel Dienelt idi. Daniel Dienelt yakın zamana kadar Federal İdari Mahkeme’ye arştırmacı olarak çalışmış uzman bir hakim. 30 Mart 2010 tarininde verilmesi beklenen bu karara ilişkin tahminini sorduğumda ‘bu kararın olumlu çıkacağına ilişkin bir umudum yok, çünkü dava konusu olan konstelasyon (dava konusu olayı oluşturna olgu ve etkenler) hiç içacıcı değil’ dedi. Toplantıya katılanların şaşkın bakışlarını şu sözcükler ile yanıtladı: ‘Davacı, Alman eşi ile boşandıktan sonra, ortak çocukları olan eski eşi ile tekrar evlenmiş. Bu durumda her mahkemenin bilinç altında, bunun bir sahte evlilik olma ihtimali gündeme gelir.’
Daniel Dienelt’in tahminleri genellikle çıkmıştır. Mahkeme aryrıca, Türk vatandaşı olup Almanya’da oturan eşin, aile birleşimini isterse Türkiye’de gerçekleştirebileceğini, ifade etmiştir. Dava konusu olaydaki kişilerin, evlilik dışı doğan beş çocuklarını Türkiye’den aile birleşimi ile getirmeleri de sözkonusu olunca, bilinç altına develtin çocuklara ödeyeceği aylık 932 €’da bir rol oynar.
Demek ki elimize geçen her davayı yüksek mahkemeye götürmek doğru değil. Almanya Dış İşleri Bakanlığı’nın, işin ciddiye bindiği her davamızda ‘davanızı geri çekin, vizeyi verelim’ demesi boşuna değil. O davaların yüksek mahkemeye gitmesi arzu edilmedi.
Şubat 2010 tarihinde, dil öğrenme yeteneği sınırlı olan bir müvekkilimize, dil öğrenmeksizin aile birleşimi yapma izni verildi. Bu hanım gelerek özürlü olan eşi ile aile birliği kurdu. Böyle bir olayda mahkemeye gidilmesi herhalde doğru bulunmadı.
Aile konusunu kamuoyuna duyurmak istemediği için biz bunu açıklamadık. Ancak, başka olayları gazeteden okuyup cesaret bularak bu mücadeleye girip başarılı olan bu ailenin, olayı kamu oyuna duyurarak diğerlerine cesaret vermeleri artık boyunlarının borcu oldu. Basın ve yayın yapacakları çağırı ile bu ve bunun gibi aileleri, konularını kamuoyuna duyurmaya çağırmalılar.
Bu tartışma burada bitmez, çünkü biz düzenlemenin insan hakarını ihlal ettiğini düşünüyoruz. Yüksek mahkeme, dil öğrenmenin bir yıllık bir zaman almasının da makul bir süre olarak kabul edilebileceğini söylüyor. Bunu Aile Birleşimine İlişkin AB Yönergesi’ne dayandırdığı aşikar. Biz davalarımızın tümünde bu yönergenin kendisinin insan haklarına aykırı olduğu iddiasında bulunduk.
Neden başka bir dava değil de bu dava yüksek mahkemeye ulaşabilmiş sorusu, benim için bir muamma olmaya devam ediyor.
Saygılarımla
Avukat Memet Kılıç
Karlsruhe ve Ankara Baroları Üyesi