Ey Avrupa Kral Çıplak

 

Avrupa Birliği, yapılan antlaşmaları ve verilmiş tüm sözleri hiç olmamış sayıp, Türkiye’yi birlik dışında tutmaya fakat tamamen de dışarıda bırakmamaya yönelik hesaplar, çalışmalar peşinde. Bu oyun yıllardır sürüyor ve artık sokaktaki adam da dahil herkesin malumu. Tezgahın kurucusu, işleticisi ve yönlendiricisi de Avrupa kümesindeki tavukların başına bekçi dikilmiş Almanya ve Fransa tilkileri.

İkiyüz senedir batı ile karşılıksız bir karasevda yaşyan Türk Modernleşmesi'nin mümessili:

Çeyrek aydın

Muhteris bürokrat

Üçkağıtçı siyasetçi

Ve

Menfaatinden başka kuş tanımaz

Dubaracı, haysiyetsiz medya patronu ile devşirmeleri el ele verip:

Paramızı,

Nesiller boyu gençliğimizi,

Dünümüzü,

Yarınımızı,

Bebeğimizin sütünü

Cenazemizin kefen bezini çaldılar.

Ve…

Visaline talip oldukları Prenses ile aralarını yapacak olan muhabbet tellalları ile birlikte meyhanede, kerhanede yediler.

19. yy bitti…

20. yy bitti…

O bayat retorik, o tatsız nakarat hep sürdü.

Siz batılısınız,

yeriniz uygar ulusların yanıdır.

Modernsiniz, çılgınsınız,

Yeriniz Avrupa’dır.

Göz süzmeler, dudak büzmeler… kırıtmalar.

İki taraf ta memnun, mesrur.

Lakin, keser döndü sap döndü…

Türkiye Türk’ler tarafından yönetilmeye başlandı ve bir Başbakan çıkıp dedi ki:

Ey Avrupa Birliği biraz delikanlı ol!

Verdiğin sözleri tut!

Atılmış imzana sahip çık!

Bizi oyalama,

Bizimle oynama!

Biz çaresiz de değiliz, alternatifsiz de… ya hayır de biz de işimize bakalım, yolumuza gidelim, ya da evet'in gereklerini yerine getir!

Ali Cengiz oyunları yapmaya kalkma!

Bu tavrı ve açıksözlülüğü bugüne değin pek görmemiş olan Alman medyası hemen tek bir ağız oldu:

Küstah!

Milliyetçi!

İslamcı!

Günlük yaşamında adeta günaydın gibi, nasılsınız gibi adeta selamlaşma formuna dönüşmüş olan:

Türken raus!

Geht zürück!

Camel treiber!

Kanake!

Edepsizliklerine muhatap hemşehrilerine dedi ki Başbakan:

Sizler yalnız değilsiniz, kimsesiz değilsiniz…

İşte koskoca Türkiye… yanınızdayız, sizinleyiz.

Ne dedi xenophobia tahrikçisi, günahkar Alman medyası:

Savunma!

Suçlama!

Saldırı!

Angela Merkel şansölyem bozuk plak gibi hep aynı nakaratı şakıyıp: 'Almanca şart, burada yaşamak istiyorlarsa önce Almanca öğrenmeliler…' derken, Başbakan Erdoğan: Almanya’da yaşayan Türklerin özellikle de 2. ve 3. kuşağın Almanca sorunu olmadığını bununla birlikte ana dillerini de mükemmel öğrenmeleri gerektiğini söyleyip ardından eklemiş:

Yaşadığınız yere uyum sağlayın ama asla asimile olmayın!

Bu kimsenin reddedemiyeceği hakikati hazmedemeyen Alman medyası ne dedi:

Erdoğan entegrasyonu engelleyici kötü kelam ediyor!

Hain, korkak ve kalleş yönetimlerin zoraki sürgüne mahkum ettiği fikir suçlusu sanatçı ve yazarlara dedi ki Başbakan:

Turkiye’nin kapıları ardına kadar açıktır sizlere, memlekete gelin ve ülkenizin gelişmesine, büyümesine katkılarınızı sunun!

Alman medyası ne dedi?

Birşey demedi... bön bön baktı sadece.

 

Avrupa’nın göbeği Düsseldorf’ta :

'Biz Ortadoğu’ya bakınca petrol görenlerden degiliz!

Dünya’yı kendi kesemizi doldurmak için hammadde kaynağı görenlerden değiliz!

Kimsenin yeraltı, yerüstü zenginliğinde, doğasında, parasında, toprağında gözümüz yok!

Adalet diyoruz!

Hukuk diyoruz!

Evrensel değerler diyoruz!

İslamafobia da antisemitizm gibi bir insanlık suçudur,

İNSAF DİYORUZ!

Yani, senin anlayacağın ey Avrupa:

KRAL ÇIPLAK !

Diyoruz.'

Dedi Başbakan Tayyip Erdoğan.

Ne yaptı Alman medyası?

ISS DOME salonunun tavanlarına baktı ve mırıldandı:

Küstahça suçlama…

Milliyetçi savunma…

İslamcı saldırı…

 

 

Ayhan Yılmaz