-
Aa
+
 24/03/2010

Sizlerden Biriyim

Düsseldorf Başkonsolosu

Fırat Sunel ile yapacağım söyleşi için, randevularına en az 15 dakika önce gitme takıntılı birisi olarak, erkenden yola çıktım. Ne var ki, evdeki hesap çarşıya uymadı. Konsolosluğumuzun önünde en az yarım saat park bulabilmek için arabamla bir o yana bir bu yana giderken, neyse ki imdadıma başkonsolosluğumuz çalışanlarından Ünal Bey yetişti. 5 dakikalık bir gecikmenin üzerimdeki baskısıyla çifter çifter çıktığım merdivenlerin ardından aynı hızla paltomu çıkardıktan sonra, yine geç kalmışlığın tedirginliği içerisinde Fırat Bey'in odasına girdim. Güler yüzlü ve samimi bir karşılama sonrasında bütün stresimden kurtuldum. Karşılıklı kahvelerimizi yudumlarken çok da zevk aldığım mülakatımıza başladık.

Neler mi konuştuk? Almanya'ya ilk geldiği yıllardan, kendisinin finanse ettiği öğrenciliğine, Almanyalı Türklerin uyum sorunundan ayrımcılığa, Almanya'daki Türk Sivil Toplumu'ndan Almanya'daki göçmenlerin nüfusları oranında kamu görevlerinde yer alabilmeleri için öngörülen 'göçmen kotası' gibi konular hakkında konuştuk. Konulara bakışı, analizi ve hakimiyetiyle, adeta içimizden biriyle konuşuyor hissini aldığım Düsseldorf Başkonsolosu Fırat Sunel, geleceklerinin çok iyi olacağını düsündüğü Almanyalı Türklere bakın nasıl sesleniyor:

'SİZLERDEN BİRİYİM'

Bir konuşmanızda 'ben de sizlerden biriyim' diye açıklamada bulunduğunuza şahit olmuştum. Bizlerden birisi olmanız konusunu biraz açabilir misiniz?

Evet, ben sizlerden biriyim. Almanya’ya göç eden, 40 yıla yakın bir süre burada yaşayan birinci nesil anne-babanın çocuğuyum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimim Türkiye’de geçmesine rağmen, Almanya ile bağımı hiç bir zaman koparmadım. Her yaz tatilinde insanlar Türkiye’ye giderlerken ben Almanya’ya ailemin yanına gelirdim. Çocukluğumda Köln Radyosu’nu dinlediğimizi hatırlıyorum. Çocukluk yıllarım Almanya anılarıyla doludur. Birisi Alman vatandaşı olan iki kardeşimin ikisi de halen Almanya’da. Bu nedenle Almanya benim için adeta ikinci bir vatan gibi. Üniversite eğitimimden sonra da Almanya ile bağımı koparmadım. Bochum Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tahsilime devam ettim. Bu süre içerisinde öğrenimimi finanse etmek için o yıllarda bir çok işte çalıştım, böylece Almanya’da iş hayatındaki vatandaşlarımızın sorun ve beklentilerini bizzat görüp yaşayarak öğrendim. Dışişleri Bakanlığı’nda görevime başlayınca da iki dönem Almanya’da çalıştım. İşte o yıllarda Bochum Üniversitesi’nde öğrenci olmam ve yıllar sonra aynı bölgede görev almam nedeniyle hem hizmet alan hem de hizmet veren tarafta olma, resmi her iki taraftan da görebilme fırsatım oldu. Bu sebeple vatandaşlarımızın zaman zaman dile getirdikleri şikayetlerini gayet iyi anlayabiliyorum. Başkonsolosluk önünde kuyrukta beklemenin nasıl bir duygu olduğunu iyi bilirim.

'DAHA FAZLA SORUMLULUĞUM VAR'

Çocukluk ve gençlik yıllarınızı geçirdiğiniz bir bölgede bu gün Başkonsolosluk gibi farklı ve önemli bir misyonla bulunmak nasıl bir duygu?

Hayatımın yaklaşık 10 yılı Almanya’da, hatta burada Kuzey Ren Vestfalya’da geçti. Biraz önce de ifade ettiğim gibi, sizlerden birisi olarak şu anki görevimi yaparken üzerimde daha büyük bir sorumluluk hissediyorum. Bazı konularda daha fazla çalışmam gerektiğini düşünüyorum.

Firat Sunel

'EĞİTİM BÜTÜN SORUNLARIN BAŞINDA'

Geçtiğimiz günlerde yaptığınız bir açıklamada vatandaşlarımıza 'ev almak yerine çocuklarınızı eğitin!' dediniz. Bu ifadedeki kasdınızı biraz açabilir misiniz?

Almanya’ya 1960’lı yıllardan beri göç eden Türkler arasında yerleşmiş bir anlayış vardı. Bu anlayış 'başımızı sokacak bir evimiz olsun' anlayışıdır. Tabii ki insanın kendine ait bir evi olması çok güzel bir şeydir. Anne babalar çocuklarının geleceklerini sağlamak almak için yapılacak en isabetli şeyin onlara bir ev almak olduğunu düşünüyorlar. Oysa çocuklarımıza bırakabileceğimiz en değerli şey onların iyi bir eğitim almalarını sağlamaktır. Günümüzde insanların geleceklerini kendi ayaklarının üzerinde durabilecek şekilde dizayn etmeleri gerekiyor. Bunun yolu da eğitimden geçiyor. Tabi ben kimseye çocuklarınıza ev almayın demiyorum. Ama mevcut imkanlarımızı kullanırken çocuklarımızın eğitimlerine öncelik vermeliyiz.

'EV YERİNE İYİ EĞİTİM'

Bu konuda ailelere ne gibi görevler düşüyor?

Ailelerin öncelikle çocuklarıyla çok daha fazla ilgilenmesi lazım. Bazı ailelere zaman zaman çocuklarıyla ilgilenip ilgilenmediklerini soruyorum. Bu ve buna benzer sorulara 'Evet, tabi ki ilgileniyorum;akşamları birlikte televizyon seyrediyoruz.' şeklinde cevap veren aileler var. Çocukları iyi tanımak ve onların gelişimine katkı sağlamak lazım. Malesef velilerimiz bunları pek yapmıyorlar. Çocuklarımız bunun sonucu olarak iyi bir eğitim alamayınca, bu durum da onların sırtına ilâve bir yük olarak biniyor. İyi bir eğitim alamamış kişiler doğal olarak iş hayatında da başarılı olamıyorlar. Hatta toplumdan bile dışlanıyorlar. Bu gerçeklerden hareketle ailelere 'çocuğunuzun geleceği için ev almak yerine, onların iyi bir eğitim almasını sağlayın.' diye seslendim vatandaşlarımıza.

'TÜRKÇE DERSLERİ CİDDİYE ALINMALI'

Hazır eğitim konusuna gelmişken, Almanyalı Türklerin gündemini sürekli meşgul eden ve bu gidişle de epeyce meşgul edecek olan Alman okullarında verilen Türkçe dersleri ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nde bu derslerin geleceği daha çok öğrenci velilerinin ilgisine bağlıdır. Velilerimizin çocuklarını Türkçe derslerine göndermelerini özellikle tavsiye ediyorum. Şayet okullarda bu derslerle ilgili sorun yaşıyorlarsa, bölgelerindeki veli dernekleri aracılığıyla haklarını aramalıdırlar. Bu gibi konularda bana göre vatandaşlarımızın en önemli eksikleri, hangi mekanizmaların kullanılacağını bilmiyor olmalarıdır. Biz de konsolosluk olarak bu ve buna benzer konularda vatandaşlarımıza yol göstermeye ve destek olmaya hazırız. Ayrıca bu gibi konularda yardım isteyecek olan vatandaşlarımızın profesyonel örgütlerle temas kurmalarını sağlarız.

Firat Sunel

'ERTELENENLERİ DAHA FAZLA ERTELEMEYİN'

Sivil toplum örgütlerinin daha nitelikli bir hale gelmesi ve biraz önce bahsettiğiniz sorunların daha hızlı çözülebilmesi için özellikle burada neler yapılabilir?

Geçtiğimiz günlerde bölgemize gelip bazı temaslarda bulunan Devlet Bakanımız Sayın Faruk Çelik bu konuda çok doğru bir noktaya vurgu yapt:. 'Buralı iseniz ve bu ülkenin bir parçası haline geldiyseniz, mücadelenizi de burada vermeniz gerekiyor.' Bu çok yerinde bir tespittir. Fakat şu da ayrı bir gerçektir ki, burada yaşayan vatandaşlarımız da burada kalıcı olduklarını ancak son 10-15 yıl içerisinde fark edebilmişlerdir. Bu durum Türk ve Alman devletleri için farklı değildir. Bu nedenle de son 10-15 yıl öncesine kadar sivil toplum örgütleri bağlamında sadece bazı sosyal ihtiyaçları karşılamaya yönelik girişimler oldu. Sivil toplumun bir hedefi olmalı ve bu hedefe yönelik olarak çalışmalı. Buradaki örgütlerimizin ilerleyememesinde etkili olan anlayış, mevcutla yetinme anlayışıdır. Buraya geldikleri yıllarda geri dönme niyetleri vardı. Bu sebeple ülkeleriyle bağlarını koparmadılar, koparmayacaklar da. Koparmaları da asla gerekmemektedir. Almanya’daki Türkler, arkalarında güçlü bir devletin varlığını her zaman hissettiler. Almanya da güçlü bir sosyal devlet olduğu ve buradaki çarkın işleyişinde de bir problem olmadığı için, vatandaşlarımız daha iyi bir standarda ulaşma gayreti içerisine girmediler. Almanya’daki sivil toplum yapılanmamızın geleceğe dair çalışmaları da yeni sayılabilir. O yıllarda erteledikleri angajmanı artık gösterme mecburiyeti ortaya çıktı. İyi bir gelecek için bu toplumsal mücadelenin verilmesi şart. Almanya’da yaşayan vatandaşlarımız burada yaşamaya karar vermişlerse, buradaki sosyal ve siyasi hayatın içerisine girmek zorundalar. Siyasi partilere girmek zorundalar. Sonuç olarak bu konuda şunu da ifade etmeliyim. Zamanla buradaki sivil toplumun daha nitelikli bir noktaya geleceğine gönülden inanıyorum. Yeter ki şimdiye kadar ertelenenler daha fazla ertelenmesin.

'VATANDAŞLARIMIZ YORGUN DÜŞTÜ'

Almanya’da yaşayan vatandaşlarımız buradaki seçimlere gereken ilgiyi göstermezlerken, Türkiye’den geldikleri il, ilçe ve beldelerdeki seçimlere niçin daha fazla angaje oluyorlar?

Bu tabloyu sadece onların ilgisizliğine bağlamak haksızlık olur. Mevcut yasalara göre Almanya’daki vatandaşlarımızın yerel bazda temsil edilebilecekleri tek kurum uyum meclisleridir. Bilindiği gibi, daha önceleri yabancılar meclisleri vardı. Bu meclislerin etkilerinin olmamasından dolayı vatandaşlarımız yıllar boyu bu mücadelede yorgun düştüler. Yıllarca oylarını kullandılar ve bunun sonucunda temsilcilerini gönderdikleri kurumlar onların sorunlarına çözüm olamadı malesef. Vatandaşlarımız şu farkı çok iyi görüyorlar. Kendisinden sonra Almanya’ya gelen bir Hollanda’lı, bir İspanyol, bir İtalyan veya başka bir Avrupalı komşuları yerel seçimlerde oy kullanabiliyorlar. Bu durum senelerdir bu ülkede yaşayan vatandaşlarımızı üzüp motivasyonlarını da kırıyor. İşte vatandaşlarımıza bu motivasyonun tekrar kazandırılması lazım.

Firat Sunel

'AİDİYET DUYGUSU ÇOK ÖNEMLİ'

Bu hususta Almanya neler yapabilir ya da yapmalıdır?

Gençlerimiz 'ben düzenli olarak çalıştığım zaman, Gymnasium’a (lise) rahatça gidebilirim. Üniversiteyi rahatça okurum ve bir sorun yaşamadan rahatça iyi yerlere gelebilirim.' diyebilmeli. Bunları söyleyebiliyorsa kendisini de bu topluma ait hisseder. İşte Almanya’nın da görevi o vatandaşlara bu topluma aidiyet duygusunu kazandırmaktır. Fırsat eşitliğini sağlayıp ayrımcılığın ortadan kaldırılması lazım. Özellikle fırsat eşitliği bağlamında Almanya’da atılması gereken adımlar var. Türk çocukları malesef geleceği olmayan temel orta öğrenim okullarına (Hauptschule) mahkum ediliyorlar. Türk gençleri arasındaki işsizlik oranı genel işsizlik oranının dört katı. Bu oranın sadece dil bilmemeye bağlanması da doğru değil.

'AYRIMCILIĞA KARŞI ÖNLEMLER ALINMALI'

Geçtiğimiz günlerde bir Alman üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre, aynı iş yerlerine aynı belgelerle ve farklı isimlerle yapılan müracatlardan Türk isimlerle yapılan başvurulara, iş yerlerinden olumsuz cevaplar geldiği ortaya çıktı. Bu sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu yargıların artık değişmesi lazım. İşte biraz önceki sorunuza cevap verirken bahsettiğim aidiyet duygusu ile ilgilidir bu sorun aslında. Bir Türk genci bir Alman genciyle aynı çabayı göstermesine rağmen aynı derecede ilerleyemiyorsa, o zaman bu durum, ilerleyemeyen gençlerin motivasyonunu da olumsuz yönde etkiler. Böyle durumlarda önlemi alacak olan taraf, devlettir. Bazen şirketlere meslek eğitimi başvurusunda bulunan yabancı gençlere farklı muamele yapılabiliyor. Bu konuda bize şikayetler geliyor. Bu şikayetleri eyaletimizin ilgili birimlerine aktarıyoruz. Zaman zaman karnesi iyi olan çocuklarımızın bile öğretmenleri tarafından ısrarla Hauptschule'ye kayıt yaptırmaları için ikna edilmeye çalışıldığı yönünde şikayetler de alıyoruz. Günlük hayatımızda sıkça karşılaştığımız bazı önyargıların yıkılması için zamana ihtiyaç var. Mesela yabancı kökenli bir gençin karıştığı kavga sonrası oluşan gündem uyum tartışmalarına odaklanırken, bir Alman genci aynı suçu işlediğindeki gündem ise daha çok 'şiddet içeren bilgisayar oyunlarının gençler üzerindeki olumsuz etkileri' üzerinde yoğunlaşıyor. Halbuki her iki genç de Alman eğitim sistemi içerisinde yetişen çocuklar. Dolayısıyla iki gençin işledikleri aynı suçun sebebini de aynı yerde aramak gerekir. Bu farklı algılama ve değerlendirmenin oluşmasına malesef medya da yaptığı yayınlarla olumsuz katkı sağlıyor. Medya özellikle ön yargıları perçinleyici haberlerden kaçınmalı. Bu vesileyle bölgemizdeki Alman medyasının bu konudaki hassasiyetinden de memnun olduğumu belirtmeliyim.

Firat Sunel

'ÖZENDİRİCİ BAZI ÖNLEMLER ALINMALI'

Bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde Federal Uyum Bakanı Maria Böhmer tarafından ortaya atılan 'kamuda göçmen kotası' teklifi çok tartışıldı. Böhmer’in bu teklifine siz nasıl yaklaşıyorsunuz?

Bu konuda yetkili olan makamlar Alman makamlarıdır. Ancak, Federal Uyum Bakanı Maria Böhmer'in çok yerinde olan bir tesbiti var. Almanya'da yaşayan yabancı kökenliler kamu kurumlarında nüfusları oranında temsil edilmiyorlar. Bu temsil oranının yükseltmek için ilave önlemler alınması lazım. Bu oranın düşük olmasının yabancıların ilgisizliğinden kaynaklandığını sanmıyorum. Özendirici bir takım önlemlerle daha fazla yabancının kamu kurum ve kuruluşlarında yer alabileceğine inanıyorum.

Röportajdan kareler için oynat tuşuna tıklayınız

'YENİ KUŞAK İNİSİYATİF ALMALI'

Burada doğup iyi bir eğitim almış çok sayıda başarılı gençlerimiz var. Bu gençlerin motive edilip sivil toplum örgütlerinde görev almaları için neler yapılabilir?

Almanya’da çok önemli yerlere gelmiş Türk kökenli gençler var. Gelecek kuşağın motivasyonu için de bu başarılı gençler çok önemlidir. Herkesin tanıdıklarının dışında kamuoyunun pek tanımadığı bir çok başarı öyküsü yazmış kişilerin varlığından haberdarız. Önemli olan herkesin tanıyor olması değil, başarıyı yakalamış olmaları. Söyleşinin başındaki sorunuzu cevaplarken sizlerden birisi olarak kendimi daha sorumlu hissediyorum demiştim. İşte biraz önce sözünü ettiğimiz başarılı gençler de aynı sorumluluk anlayışı içerisinde olmalı. Çünkü kendileri bu toplumun içerisinde bir göçmen kökenlinin hangi sorunları yaşayabileceğini çok iyi biliyorlar. Bir doktorumuz, bir mühendisimiz, bir avukatımızın eğitimlerini tamamladıktan sonra Almanya’daki Türklerin sorunlarıyla daha yakından ilgilenmeleri gerektiğini düşünüyorum. Bu da onların içlerinden geldikleri topluma karşı vicdani sorumluluklarıdır. Mutlaka sivil toplum örgütleri içerisinde sorumluluk almaları gerekiyor.

'GENÇLERİN ÖNÜ AÇILMALI'

Mevcut sivil toplum yapılanmasının içerisindeki halinden memnun ve gelişime kapalı olan kişilerin bu tahsilli gençlere karşı olan direnci nasıl ortadan kaldırılabilir?

Tahsilli olan yeni kuşağın temsilcilerine tavsiyem şudur. Bu gençler biraz önce mevcut durumdan memnun gelişime kapalı olarak tarif ettiğiniz yapıyı ikna edebilecek bir bilgi birikimine sahipler. Ayrıca Almanya’daki Türk Toplumu son derece dinamik ve sürekli gelişmekte olan bir toplum. Mesela 30 yıl önce Almanyalı Türklerin oturdukları evleri, kullandıkları arabaları ve yaşam tarzlarını günümüzle mukayese ederseniz, aradaki fark çok net olarak anlaşılır. İşte bu olumlu yönde değişen standart, her alanda değişmeli. Yani burada faal olan sivil toplum örgütleri de kalite standartlarını bu doğrultuda yükseltmelidirler. Bunun için de yeni kuşağın içerisinden kendisini yetiştirmiş temsilcilerin önleri açılmalıdır.

'DÜŞÜNCE ÖRGÜTÜ OLMALI'

Almanya’da neredeyse her alanda faal olan dernekler varken Almanya’daki Türklerin geleceğine dair analizler yapıp stratejiler geliştirebilecek bir düşünce örgütümüz malesef yok. Bu tarzda bir yapılanma için neler yapılabilir?

Biraz önce de ifade ettiğim gibi, mücadele yeri burası olduğuna göre, böyle bir girişimin de burada yapılması gerekiyor. Şunu özellikle belirtmeliyim ki, Almanya’da, soruda da bahsettiğiniz ölçüde çalışmalar yapacak tarzda bir düşünce örgütünü oluşturacak bir potansiyel var. Eğer bu konuda bizim yapabileceğimiz bir şey varsa, üzerimize düşeni yaparız. Ben de aslında bir düşünce örgütünün eksikliğinin farkındayım. Kenarda köşede kendi çapında bu konuda bir şeyler yapmaya çalışanlar var. Bana göre ilk adım olarak bu parçaların bir araya geldiği ve değerlendirildiği bir yapıyla başlanabilir.

'YETERİNCE FAYDALANAMIYORUZ'

Özellikle Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği sürecinde AB ülkeleri içerisinde çok iyi yetişmiş ve ilgili ülkeleri çok yakından tanıyan potansiyelden yeterince yararlanılabiliyor mu?

Zannetmiyorum. Sadece Türkiye – AB üyeliği bağlamında değil, genel itibariyle de buradaki nitelikli insanlardan olması gerektiği ölçüde yararlanılabildiğini düşünmüyorum.

Her iki tarafın konumlarını da yakından tanıyan birisi olarak, bu durumun olumlu yönde değişmesi için size göre neler yapılabilir?

Nitelikli diye tarif ettiğimiz insanların öncelikle inisiyatifi ellerine almaları gerekiyor. Diğer taraftan, bizlerin de onlarla daha sıkı bir iletişim içerisinde olmamız gerekiyor. Bizim de bu konuları daha yoğun olarak ele alıp bu eksiği ortadan kaldırmamız lazım. Bu bahsettiğim şey yapılıyor olsa da, bana göre yeterli değil.

Firat Sunel

'GELECEK AVRUPALI TÜRKLERİN LEHİNE OLACAK'

İçimizden birisi ve iki tarafı da çok iyi tanıyan birisi olarak, Almanya’daki Türklerin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Okuyucularımıza bu bağlamda nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

Kesinlikle geleceğe dair umutlarını kaybetmesinler. Yaşadıkları coğrafyada içlerinden her biri, gelebilecekleri en iyi yere ulaşabilmek için gayret göstersinler. Onların verdiği mücadele ferdi bir mücadele değil, tüm toplumu ilgilendiren bir mücadeledir. Bu bakımdan, gelecek kuşaklar için de çok önemlidir. Siyasi, kültürel ve sosyal hayatın içerisinde yer almaktan çekinmesinler. Özellikle eğitimle ilgili yapılan her türlü faaliyete destek olsunlar. Bizler her zaman eğitime vurgu yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. Çünkü eğitim sorunu bütün sorunların başında geliyor. Eğitim olmadan gelecek olmaz. Bu mücadeleyi verirlerken bizlerin de onların hep yanlarında olduğumuzu unutmasınlar. Başkonsolosluğumuzu sadece pasaport uzatılan veya benzer hizmetlerin verildiği bürokratik bir kurum olarak görmesinler. Negatif örnekler basın aracılığıyla çok daha hızlı yaygınlaşıyor. Bunun sonucu olarak da toplumda sanki olumsuz bir gidişat varmış gibi bir hava oluşabiliyor. Halbuki bu böyle değil. Bu negatif örneklere kulaklarını kapasınlar. Almanyalı Türkler arasında kimsenin tanımadığı bir çok isimsiz kahramanlar var. Almanya’da dinamik, kendini geliştiren ve gelişime açık bir Türk toplumu var. Eksiklerimiz olsa da, bunlar giderilebilecek olan eksikliklerdir. Gerekli mücadele verildiğinde, başarının da arkasından geleceğine eminim. Netice olarak ben Almanyalı Türklerin geleceğinin çok iyi olacağına gönülden inanıyorum. Bu inancımın sebebini de buradaki Türklerin gücüne ve potansiyeline bağlıyorum.